
Yazgısına boyun eğmekten bıkan kadının isyanındır türkü. Kendini şimdiye dek yok saymış ataerkil geleneğe karşı bağırıp çağırmadan bir kıpırdanmanın izleri “ceviz” metaforunda beliriyor.
Rivayete göre, genç kız, daha çocuk denecek yaşta bir erkekle nişanlanır. “Hayır” demenin bir hak olduğuna kapalı aileler, erkek çocuğunun ve özellikle genç kızın ruhunda yarattıkları yıkımı göremeyecek denli körleşmiştir.
Eski Kayseri akşamlarında büyükler, sabah dek ceviz oyunu oynarken çocuklar, bilyeleri olmadığı için bilye oyununu sokakta cevizle oynuyorlar. Bu ceviz oyunu, aslında dışarıdaki ıssız kış gecelerini örselemek, karanlık ürpertiyi yok etmek; ânın neşeli olmasını sağlamak… Çocuklarsa sokağın yalnızlığında bu oyunla üzülüyor ya da gülebiliyor “Bir varmış, bir yokmuş.” masal tadını alarak. Türküdeki imgenin çıkış noktası olur bu ceviz oyunu.
Nişanlın da bu mu derler adama,
Dayanamam senin kara sevdana.
Aman aman olmuyor, eş eşini bulmuyor.
Kara yağız genç oğlan, niye gönlün olmuyorAsker bayrağını burca diktiler,
Küçücük yârimi asker etti
Ben doymadan o yâri de alıp gittiler
Aman aman olmuyor, eş eşini bulmuyor.
Kara yağız genç oğlan, niye gönlün olmuyor
“Gönlü olmak” deyimi iki ayrı anlama geliyor: sevip istemek ve razı olmak. “Niye gönlün olmuyor?” dizesi, iki anlamı da kapsar. “Niye sevmiyor istemiyorsun beni?”, “Niye razı olmuyorsun bu duruma?” dercesine sorar genç kız. Bilir ama nişanlısının daha çocuk olduğunu, bilir de derdini dökecek kimse yoktur çevresinde. Tek çare odur: türkü. O da bunu yapar. Eşin, eşini bulamayacağını kendinden bilerek fısıldar. “Aman aman olmuyor; eş, eşini bulmuyor.” dizesi da acı birlikteliğin tek yönlü içselleştirilmesidir. Ama boşunadır bu iç ses. Herkes kör kuyu, herkes sağır sultan… Çocuk damat mı? O, sokakta ceviz oynamakta.
Çocuk biraz büyüyüp serpilince bu kez de evlenmeden askere gider. Bu kez da genç kızın ağzından, “Ben doymadan o yâri alıp gittiler.” cümlesi dökülür. “Kara yağız genç oğlan, niye gönlün olmuyor?” kavuştağında sızı yatar. Aslında soru, çocuk yaştaki gencin toparlanmamasına yöneliktir. Çocuk mu? Sokakta… Cevizde…
Savaş zamanı… Serpilmeye başlayan çocuk damat, ölen ağabeyinin nüfus cüzdanını kullandığından askere alınır. Çocuk askerdir artık. Savaş zamanları ve ceviz oynayan o çocuk… Gidiş o gidiş… Askerden dönmez bir daha. Genç kız bu türküyü yakar.
Mal mülk, yoksul bir gence gitmesin diye genç kızı zengin ama “çocuk” biriyle nişanlayan aileler, ahlaki kayıtsızlığı seçtikleri için evrensel ahlakın buyurduğu “incitmeyeceksin” düsturunu çiğnemişlerdir. Bu utanç, normalleştirildiği sürece de “para”, bu aileleri büyük olasılıkla yine var edeceğe benziyor.
“Çocuk damat-gelin” olgusunu körükleyen ataerkil gelenek baskısı, bu trajedinin hammaddesidir. Freudyen ya da Jungiyen iyileştirmeler, “çocuk damat-gelin” olgusunda çaresiz kalır.

İlk yorum yapan olun