
Ankara yöresine ait, ayrılığın, aynı zamanda bir kararlılığın türküsü…
Bülbüle su verdim altın taşınan
Çok günler geçirdim kara yasınan
Ben seni severdim bir hevesinen
Başın pınar ayakların göl olsun
Sevgilisine bülbüle bakar gibi bakan, özen gösteren adam birden sevgiliden soğur. Sevgilinin yalanını duyar ama yalanın ne olduğunu açıklamaz. Dürüstlüktür bu. Mert adamalar bilir çünkü yaşananlar iki sevgili arasında kalır. Tersi namertliktir.
Genç, sevdalısına dağarcığındaki en güzel sözcüklerle veda eder. Pınar ve göl; Anadolu’da güzelliğin, rahat yaşamanın, bereketin, yaşamı anlamlandırmanın sözcükleridir. Başın pınar, ayağın göl olsun, diye bitirir ilişkisini. Böyle incelikli veda, veda edenin olgunluğudur aynı zamanda.
Kapalı çevremi el adıp açmam
Ab-ı hayat olsan bir yudum içmem
Deniz ortasında olsan bir köprü
Boğulur denizde üstünden geçmemÖte dön de ben görmeyeyim yüzünü
Yalanını duydum tutmam sözünü
Git eski dostuna söyle nazını
Benim naz çekecek hâlim kalmadı
Altın taslarda su içirdiği, üzerine titrediği kadın, bir yalanla üzmüştür âşığı. Üstelik de nazlanır, hem yalan hem naz! O da o an en doğru kararı alıp ilişkiyi bitirir pınarlarla, göllerle. Bir yalan diğer yalanlara davetiyedir çünkü.
Aşkın bittiğine, bir daha dönülmeyeceğine dair nasıl da büyük kelamlardır bunlar! Benzetmedeki yaman ifade kesin ve haklı bir kararlılığın izleridir. Deniz ortasında boğulacağını bilse onun köprüsünden geçmeyecek, eğilmeyecek, sevgilinin yüzüne bakmayacaktır.
Otodidakt bir adamın ilkellikten uzak sezişine, donanımına, değerlerine tanığızdır artık. Âşık, eskicil toplumların yaşama son veren ilkel dürtülerinden kurtulmuştur çünkü. Yoldadır. Delphi Tapınağı’ndaki giriş yazısına inanır.
“Kendini bil.”
“Küçük insanlar dengini, büyük insanlar kendini arar.” (Yunus Emre)
İlk yorum yapan olun