Ah Yalan Dünya

Yaşanmamışlıklardır insanı yakan, acıtan. “Hep yarın yaşanır, yarın gerçekleşir.” umuduyla bitiveren yaşamlar. Döngüsü, çarkı yoksuldan yana dönmeyen dünyaya, feleğe derin bir sitem var türküde. Dünya yalan, dünya yüze gülen ama isteneni vermeyen… Düşler gerçekleşmiyor; her şey dünyada kalıyor.

Ertaş, muradın yaşanılmayacağı gerçeğini ayırt edince “eyvah”la dillendirir bu acıyı. Bu “eyvah”, öyle ayın oyun bir “eyvah” değil; kanmışlığın, boşuna yaşanmışlığın, pişmanlığın, hayıflanmanın acısını da taşır.

Sevgilisine, “Hep sen mi ağladın?” diyen âşık karşılaştırmaya gider. Kendi de ağlamıştır. Üstelik “Sen ağladın canım, ben ise yandım.” diyerek acısının büyüklüğünden söz eder. O ağlamış, kendiyse yanmıştır. Ağlamak ve yanmak, kişilerin duyarlılığı oranında oluşan iki kavram… Yine de acılar karşılaştırılmaz.

Feleğin sillesini yemiş bir âşıktır bozkırın sesi. Yaşam hep üstüne üstüne gelir. İsyan ederse günah, sussa kendine haksızlık! Bu nedenle feleğe yönelir, “Her şeyin sebebine(!)

Elbette uzun mutlulukları yoktur yoksulların. Belki anlık… O bile bozkırın yalnızında yok.

“Alamadım, eyvah muradım kaldı.”

Bu dize, yanan bozkırın ortasında kalmış bir adamın feryadıdır. Bu “eyvah”, taşıdığı anlamdan daha ağır! Murat alamamak, soluksuz, dilsiz kalmakla eş…

Bozkırın hüznü, güçlü bir bilinçle murat kavramını, feleğe bağlamadan ekonomik koşullarda arayabilirdi. Çünkü onun türküleri, bozkır hüznü kokan müziği var. Bu da çok şeydir.

“Müzik tüm bilgelikten ve felsefeden daha üstün bir dışa vurumdur.” (Beethoven)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.