Bozkırdaki Yeşil

Omzunda asılı çantası, bir elinde kitapları okula yürüyordu Selin Öğretmen. Uzun siyah saçları beline dek akmıştı. Sabahtı, yürürken ardındaki arabayı fark etti. Kendini geçmiyor, yavaş yavaş arkasından geliyordu. Canı sıkıldı. Karşı kaldırıma geçti. Okula giden birkaç öğrenci dışında yolda kimseler yoktu. Okulu görünce sevindi. Adımlar hızlandı. Okul bahçesine girince soluklandı. Bozkırın orta yerine kurulan kasaba, bozkır gibi derin uykudaydı. Çocuklar ve kuşlar da olmasa hep uyuyacaktı bu kasaba, bu sarı bozkır.

– Sorun da bu, dedi içinden Selin. Hep uyuyoruz.

Öğretmenler odasına girince kendine çay uzatan Hasan Öğretmen’i gördü.

– Ama siz beni utandırıyorsunuz, her sabah bunu yapıyorsunuz Hasan Bey.

– Siz de erken geliyorsunuz, kendime çay alırken size de alıyorum, zahmet olmuyor.

Diğer öğretmenler gelinceye dek konuşmadılar hiç. Hasan, kendine kızdı. “Ne var çekinecek, bir konu atsana ortaya.” dedi içinden. Yapamadı ama. Kitap okurken arada ciddi, ağırbaşlı, duru güzelliği olan Selin Öğretmen’e baktı.

Dersler bitince öğrenciler koşmaya başladılar kasabanın sokaklarında. Kasabada her şey ağır, her şey yavaştı. Zaman kendini yiyerek yol alıyordu burada. Yolda “Yine uyuyor kasaba.” dedi. Sonra kendini takip eden o siyah arabayı fark etti, sinirlendi. Gidip şoför camını tıkladı. Esmer, kirli sakallı genç, camı indirdi.

– Sabah da beni takip ettiniz. Bu size yakışıyor mu? Bir kadını rahatsız etmek hoş değil!

– Ben sizden hoşlanıyorum, dedi genç.

– Rica ediyorum, bir daha yapmayın bunu. Ben hoşlanırsam sizle konuşurum, dedikten sonra yürümeye başladı.

Selin, kaybolana dek arabada kaldı genç adam. “İyi tokattı.” dedi kendi kendine. Gidip içecekti.

Karneler dağıtıldıktan sonra öğrenciler ve öğretmenler de okulu terk etti. Selin, Ankara’ya bilet almak için yol üzerindeki bir yazıhaneye girdiğinde Hasan’la karşılaştı. Selamlaştılar.

– Ankara için bilet almaya geldim, dedi Selin.

– Ben de, dedi Hasan tüm utangaçlığıyla. Dün sizi takip eden Remzi varlıklı bir ailenin tek oğlu. Arkadaşım olur. Akademik eğitimi yok ama çok okur. Sizden özür diliyor, dedi.

– Şaşırdım, öyle biriyle arkadaş olmanıza. Bir daha karşıma çıkmasın yeter.

– Onların kiracısıyım, dedi Hasan da.

İkisi de valizlerini hazırlamak için evlerine döndü. Otobüse bindiklerinde yan yana oturmalarına karşın hiç konuşmadılar. Selin, Hasan’ın utangaçlığına içten içe gülüp durdu.

Ankara’ya indiklerinde hava kararmıştı. Selin, veda edip yürümeye başlayınca Hasan hemen yan taraftaki kantine girdi; kantinden çıkınca Selin’in duyacağı bir sesle,

– Bu sabah çayınızı getirmemiştim, dedi. Elindeki çay bardağını uzatarak.

Selin, döndü, valizini bıraktı Hasan’a yaklaştı, çayını alıp gülümsedi:

– Bir tek siz uyumuyorsunuz bozkırda, dedi.

1 Comment

  1. Bozkırın uykulu sessizliğini, kasabanın ağır yalnızlığını öylesine derin ve içten aktarmışsınız ki; satır aralarında hem ince bir sızı hem de umut yankılanıyor. Özellikle son cümledeki ışık, öykünün kalbine dokunmakla kalmıyor, okurun yüreğine de işliyor. Yüreğinize ve kaleminize sağlık…

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.