
Karacaoğlan Elası Gözler
 Sonbaharı yoktur denizlerin ve gökyüzünün
 Gözlerinse asırlardır sonbahar.
 Kırgınlık ve giden gidene
 Karacaoğlan elasında gazel olup dökülen eylül…
Sarının binbir tonu saklı o bir çift sonbaharda
 Gazel çürüğü, bıldırdan kalma kuru otlar rengi
 Dökmedikçe gazelini çınar
 Sevgilim, bu sonbahar bitmez.
Göçmen kuşların ardındaki devasa ıssızlıkta
 Hüzünlü dumanını soğuruyor geç kalmış bir tren
 Kuru gazel gözlerin paramparça sonbahar.
Binbir yarayla gezinen kırılganlık
 Önce sevgilinin ela gözünde ölür insan.
 Söylenmemiş sözler bir ah’ tan çok daha derin
 Asırların piri, bağlar gazeli eylül.
Diğer üç mevsim birer gün
 Sonbahar asırlardır gözlerin!

Dökmedikçe gazelini çınar, bu sonbahar bitmez.
Şair bir sonbahar resmi çizmekten çok daha fazlasını yapıyor; hüznü, ayrılığı, zamanı ve aşka dair derin sarsıntıları, Karacaoğlan’ın “elasından” süzülen gazellerle harmanlıyor. Şairin başarısı da tam burada başlıyor: klasik halk edebiyatının izlerini çağdaş bir duyarlılıkla birleştiriyor. Sonbaharı bir mevsim olmaktan çıkarıp, bir ruh hali, bir zaman kavramı, hatta bir bakışa dönüşen içsel ağıt haline getirmesi takdire şahan…
“Göçmen kuşların ardındaki devasa ıssızlık” dizesinde yalnızlık bile sessizlikle değil, sessizliğin ardındaki boşlukla tarif ediliyor. Bu, sıradan bir yalnızlık değil; içinde geç kalmış trenler, tükenen umutlar, yarım kalan vedalar var.
Yüreğiniz,elinize,emeğinize sağlık…
Şiirde bir tek gurbet ve sıla yok. Doğayı ve aşkı çok güzel betimlemiş yazar. Hem de çok yalın ve temiz bir Türkçeyle. Tıpkı Karacaoğlan’ın dili gibi…