Bizim Pencereler Yele Karşıdır (Candan İleri)

Candan İleri

Bizim Pencereler Yele Karşıdır, Karacaoğlan’ın 11’li hece ölçüsüyle yazdığı bir koşma… İçindekileri yazmış âşık süse püse aldırmadan. Ne bir eksik ne bir fazla söz… Dil de herhangi bir engele takılmıyor. Anlatım özelliklerinden olan doğallık, yalınlık ve duruluk, akıcılık da hemen göze çarpıyor.

Sözlere Haydar Kutluer’in ezgisi de eklenince türkü, naçarlığın hikâyesine dönüşüp sabahın seherinde uçan yanık avazlı turna katarı oluyor.

Bizim pencereler yele karşıdır,
Muhabbet dediğin karşı karşıdır.
Girebilsen bu sinemde neler var,
Gülüp oynadığım ele karşıdır.

Pencerelerin bile muhabbet edeceği bir yel varken âşığın muhabbet edebileceği bir sevgilinin olmaması âşığı üzer. Sevgili var da yok! Uzak duran ve can yakandır o. Oysa değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan…

Sinede yalnızlık, ince birine yük! Karacaoğlan, bu yükü boşaltacak, muhabbet edecek sevgili ister. Ellere karşı neşeli görünür ama bu, yalandır. Dışı sıcak yaz günü, içi ayazda kalmış kış günü… Karacaoğlan bu, sarılmak ister, öpmek ister. O,aşk olmadan yaşayamaz ki…

Sabahın seheri günden ileri,
Ben kimi sevmişim senden ileri.
Ziyaret olmuşsun kurban istersin,
Kurban bulamadım candan ileri.

Seher vakti hâlâ uyanıktır Karacaoğlan. Sevgiliden başkasını sevmemiştir, ona sadık(!) kalmıştır. Ama o taş, o zulümkâr, o cefâpîşe…

Anadolu geleneğinde kutsal yer olarak bilinen ve ziyaret edilen yerler vardır. Bu yerlerde de kutsal sayılan kişiler yatar. Buralar, “ziyaret” adıyla da anılır. Ziyarete dara düşenler, dileklerinin gerçekleşmesi adına gider; bu manevi değerlerden yardım ister, onlara dua ederler. İstekleri gerçekleşenler de buralara adaklarını sunmaya giderler daha sonra.

Sevgili de artık, ulaşılmaz bir konuma erişmiş, adına adakların adandığı bir ziyaret yeri olmuştur Karacaoğlan’ın gözünde. “Sana, kendimden başka adak bulamadım.” diyen şairin imge gücü çok etkili.

Divan şiirinde en güzel beyte “beytü’l gazel, şah beyit, beytü’l kasid” adları verilir. Halk şiirinde böyle adlandırmalar yok. Dörtlükteki son iki dize, bir buluşun ve estetiğin dillendirildiği bölümdür. Koşmanın şahı olacak kadar güçlü iki dize…

Oysa başka bir kadın olsa bu sözler karşısında Karacaoğlan’ın boynuna sarılıp kalakalırdı. Bu iki dizeye kar erir, taş çatlar, cehennem ateşini söndürürdü.

Peki, Karacaoğlan, muma pervane mi olur, mumu mu söndürür? O, bağlamasının kulağına eğilir:

“Yavaşça kalemin kulağına eğilip dedim ki: ‘Bir daha onun adını yazarsan seni de kırarım.’” (Cemal Süreya)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.