Babalar Neden Erken Ölür? -I- >>
Kasabanın hemen dışında çıkrıkları kırık, deresi kurumuş, çınarı yaşamaya direnen değirmenin yanındaydı evimiz. Kapıyı açıp bahçeye girdim. Bir serçenin yakalandığında pır pır atan yüreği gibiydi yüreğim.
Yaz sabahıydı. Bahçe yemyeşil, koyu gölgeleriyle cennetten farksızdı. Yazdan başka bir mevsim yakışmazdı bahçeme.
Kahvaltıya yeşillikler toplayan ablam gördü beni ilkin. Elindeki tereleri, maydanozları attı. Koştu, boynuna sarıldı.
– Sen geldin Çınar, sen geldin, dedi ağlayarak.
Annem gibi kokuyordu ablam. Gözyaşlarım gözümde dondu kaldı. Babamı fark ettim sonra. Çınarın altındaki divana oturmuş, boş gözlerle uzaklara bakıyordu. Yine o lacivert çizgili pijaması, yine o beyaz atleti vardı üstünde. Paytak, başka bir kıyafet giyse babama benzemeyecekti. Divanda diz çöker gibi çöktüm önüne, ellerini uzun uzun öptüm.
– Baba, bak ben geldim.
Babam, uzaklardan yanıma geldi. Ağzı eğilmiş, sol gözü de aşağı inmişti biraz. Bakıp durdu bana. İçimde zemheride bir dağın karanlık kış gecelerinin ürkütücü uğultusu… İçimde parçalanan ceylanların çığlıkları… Babam, sonra elini kaldırıp “Nazife bak, Çınar gelmiş.” dercesine annemi gördüğü yeri işaret etti.
Anlamsız sesler çıkarıp başımı okşadı. Bir süre öyle kaldım. Sonra sarılıp yüzünü, gözünü öptüm. Bir çocuk gibi debelendi. Nazife’nin emaneti gelmişti. Sağ eliyle kucakladı o da beni. Selma ablam, bizi izlerken az ilerideki unutulmuş değirmen gibi sessiz sessiz ağladı.
– Sen yoldan geldin, acıkmışsındır, deyip mutfağa seğirtti sonra.
Divana uzanıp başımı babamın dizine dayadım. Sağ eliyle saçlarımı okşarken bir gözü güneş, bir gözü ay oldu. Çok uzaklardan gelen kekik kokusunu duydum en son. Uyandığımda babamın atleti üstümdeydi. İçim cız etti. Bir bebeği sever gibi atletini giydirdim. İçimdeki ceylan ağıdı sussa konuşacaktım. Ne ceylan sustu ne ben konuştum.
Selma ablam, elindeki bakır siniyi masaya bıraktı. Tabaklarda bahçenin doğranmış sebzeleri mis gibi kokuyordu. Sacda pişen sıcak bazlamalara sebzeleri, yeşillikleri sarıp yerken, çıkrıkları kırık değirmen, acısını unutup bizimle avundu. Babam, divana uzanmaya çabaladı. Hemen ı kucaklayıp yavaşça divana yatırdım, üstüne de ince bir örtüm. Babam mutluluğa uyudu. Çınarın altında Çınar vardı. Nazife’nin emanet…
– Babama ne oldu böyle abla, dedim.
– Seni tutukladıkları sabah ardından yola çöküp kalmış, inme inmiş o anda. Sol yanı tutmuyor.
– Benim yüzümden oldu abla!
– Yok, dedi fesleğenleri sularken. Babalar erken ölür.
İlk yorum yapan olun