Muammer Badem, Amasya’ya bağlı Gümüşhacıköy ilçesi İmirler köyünden, lise son sınıfta okuyan bir genç… Aynı lisede okuyan Ümmü’ye vurulur. Ümmü de a ona… Buluştukları ağacın altında hiç ayrılmayacaklarını söyler ikisi de. O ağaç, sevdalarına tanıktır. Ümmü, o ağacın altında isminin baş harfini işlediği mendilini verir Muammer’e.
Mendil yükte hafif, pahada ağırdır artık. Bir mendilden öte, çok şey…
Muammer üniversite sınavına girer, sınavı kazanır. Öğrenim görmek için Ankara’ya giderken de mendili cebindedir. Ümmü’yü de cebinde götürür. Yüreğinin üstündeki cepte… İlk yıl bitip Muammer köye geldiğinde iki sevgili, yine o ağacın altında buluşur. Zaman çabuk geçer. Yaz sanki üç ay değil, bir gündür. Muammer, üniversite ikinci sınıfındayken 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi yapılır.
Her yanda korku vardır. Tutuklanmalar başlar. Evlere baskınlar yapılır. Her yer aranır. Kitaplar toplanır, yakılır. Zaman korku zamanı, sindirilme zamanı…
Bu tutuklanmalardan Muammer de nasibini alır. Yazdığı bir şiir, sol görüşlü öğrenciler tarafından yaşadıkları odanın duvarına asılmıştır.
Aramayı yapanlar duvardaki şiiri görür:
“Sen istersen kırılır bu çark
Durur bu devran
Sen istersen durur bu devran
Yeter ki sen iste bir tanem.”
Görevliler, “Bu çark kırılır.” cümlesinin sol görüşe ait olduğuna karar verirler. Oysa şiir Ümmü’ye yazılmıştır. Gel gör ki mevcut zihniyet Muammer’i tutuklar. Yargıç, daha sonra bu şiirin bir örgüte ait olmayacağına karar verdiğinde Muammer, iki buçuk yıl cezaevinde yatmıştır. Cezaevinden çıkar çıkmaz okuluna gider, okuldan atıldığını öğrenir. Köyüne döndüğünde de Ümmü’nün ailesi “Bir mahkûma kız vermeyiz.” deyip ve Ümmü’yü evlendirir.
Dert, dert üstüne… Muammer kırgın, yaralı… Cezevinde onu ayakta tutan Ümmü’nün düşüydü oysa. Ümmü zindandaki dayanağıydı. Ümmü cebindeki mendil… Yüreğinin üstündeki mendil…
Köy dardır artık Muammer’e, soluk alamaz olur. O ağacı gördükçe yanar, Ümmü’yü gördükçe çıplak ayakla közde yürür gibidir. Bağlamasını alıp köyü terk eder. Türkülere vurur kendini. Sağda solda söylemeye başlar. Hacıbektaş Şenlikleri’nde ustası Mahzuni Şerif ona “Özlemi” mahlasını verir.
Artık, o Âşık Özlemi’dir.
Bir gün Ümmü’nün öldüğü haberi gelir Özlemi’ye. Ümmü’nin ailesi de Muammere’e köye dönmesi için ricacı gönderir. Muammer ince adamdır, köye gider. Ümmü’nün ailesi, “Ümmü, ‘Muammer’le buluştuğumuz ağacın altına gömün beni.’ dedi son nefesinde. Oğul bu ağaç hangi ağaçtır?” dediğinde Muammer yıkılır. Cebinde mendilini taşıdığı sevgili kendini unutmamıştır. Asıl sevdiği kendidir. Sevinç ve kederin iç içeliği… Bir gözü çiçekli ilkyaz, diğeri gözü hüzünlü güz…
Âşık Özlemi, Ümmü’yü o ağacın altına gömer, çekip gider sonra. Ünü dört bir yanan yayılır. O söylemesinde kim söylesin? Aşk ağlatır, dert söyletir, derler. Özlemi hem ağlar hem söyler.
O ağaca su, Ümmü’ye çiçek veren var mı acaba?
Mendilsizdir artık Özlemi. Mendili kaybolmuştur ki…
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin yol açtığı yaralardan sadece biridir bu öykü.
“Bir Tanem” şiirinden korkanların açtığı trajedidir “Bugün benim efkârım var, zarım Var” türküsü.
12 Eylül koşullarının yarattığı yaralı insanlarından biridir Âşık Özlemi.
Bir radyodan türkü söylemesi için davet alır Âşık Özlemi. İlk türküsünü okumasını isterler. Özlemi, mendili için o anda yarattığı türküyü okur:
“Bugün benim efkârım var, zarım var”
Âşık Özlemi bugün efkârlı… O gül yüzlü yardan ayrılmış, baykuşlar tünemiş dalına.
Bugün Özlemi yaralı…
“İyi bir yara izi, en iyi nasihatten daha değerlidir.” Paulo Coelho
İlk yorum yapan olun