Zaman hızlı akar çünkü yükü yoktur. İnsanın yükü, ruhu, geride bıraktıkları ve dönüp bakması gereken değerleri, şeyleri vardır. Modern Çağ hızdır ama insan ruhunun olmadığı bir çağ…
“Hızlı yürüyün.” diyen beyaz efendiye köle,
“Ama” der, “ama ruhumuz geride kalıyor.”
Boşuna demiyor B.F. Dellaloğlu:
“Bütün modernleşmeler trajiktir.”
Sonsuz zamanın hızına kapılıp güzellikleri, incelikleri, değerleri, aşkı nasıl yaşar insan? Bunlar ki sorgulanması gereken, emek verilmesi, üretilmesi gereken değerler… İnsan olmayı unutarak hıza kapılmak isteyene yol açık. Sonra Gülten Akın,
“Ah, kimselerin zamanı yok
Durup incelikleri anlamaya!” diye sitem eder.
Güzellikleri özümseyerek yaşamak gerek. Kapital çağın önerdiği hız, ekonomik üstünlüğü yakalama savaşımıdır. Başka bir şey değil. Ne kadar hız, o kadar tüketim yalanıyla kandırılan insanlık… Hız ve insanlığı yaşamak(!)
Behçet Necatigil’in bir radyo oyunu vardır: “Yıldızlara Bakmak”
Oyundaki karakter, yıldızları görememekten yakınır. Oysa yıldızlar çırılçıplaktır gecede. İş trafiğinden yaşamaya vakit bulamamış, ev ve iş dışında yaşamı olmayan bir karakter… Yaşamın inceliklerini duyumsamamış, bir domates yaprağının kokusunu almamış, bir karanfil sulamamış. Bundan böyle hiçbir şeyi göremeyecektir artık. Başını bir kez olsun yukarıya kaldırmadığı için yıldızları da göremeyecektir. Teleskop kullansa neye yarar? Zamanın hızına kapılıp ince şeyleri kaçırmak budur.
Oyundaki karaktere gözlemevi müdürü şöyle diyordu anımsadığım kadarıyla:
– Çiçekler gördüyseniz gökyüzüne bakmadan yıldızları da görürsünüz. Geç kaldınız beyefendi!
O, zamana öğütülmüştür artık. Zamanın hızından yaşamın duraklarına inmeyenler, incelikleri görme fırsatını kaçırır. “Göğe Bakma Durağı” nda inemeyenlerin, kendini yaşama anımsatmayanların, yaşamı selamlamayanların durağı hiç olmayacaktır. Onların ne Turgut Uyar’ı ne de “Göğe Bakma Durağı” olacaktır.
B.F. Dellaloğlu’na göre modernleşmenin trajedisini en iyi anlatan kişidir Ahmet Hamdi Tanpınar. Onun “Bursa’da Zaman” şiirindeyse zaman, “Yaz Yağmuru”nu izleyen dingin bir dervişten başkası değildir artık. Şamandan el almış abasız, hırkasız bir derviş…
Biçilen her tanıma, her düşünceye karşın zaman akıyor. Zamanın hızına duraklar kurup yaşama sanatını dokumak gerekmez mi artık?
Voltaire: “Candide” romanının sonunu şu cümleyle bitirir:
“Bahçemizi yetiştirelim.”
Üretmek, zamanın ardında kalan ruhun Sait Faik’in domateslerini, karanfillerini yetiştirdiği bahçedir.
Be the first to comment