Fi Tarihi

Fi Tarihi

Gideceğim, deme
Kedersin sen Çukurova’nın ağlayan topraklarında
Ki terk etmek baba ocağını
Haramilere hastır dağları ve geceleri mesken tutan
Beyaz atlarına binip gidenlerden sormalı
Neler olduğunu Çukurova’da
Pamuk toplamaya gelip yarısını kıran vuran sıtmalı Doğu

Hasatsız buğday tarlalarısın sen Konya Ovası’nda
En çok da seni üryan koyanların bu günahların vebali
Üşürsün, bilmezsin el kapılarını
Deme gideceğini, sus!
Bir hal var kuşlarda belli, çoktandır topluca inmiyorlar tarlalara.
Ki Simurg’u beklerler, düşmek için peşine.
Ferîdüddin Attâr’dan sormalı oysa aç perişan yolda ölenlere ne olduğunu.

Gelirim deme, gelmezsin, sus!
Ben, bunu ta fi tarihinden bilirim
Fi çaresizlerin tarihidir, kimsesizlerin en çok da
Ezbere bilinir acının, çıplaklığın, yokluğun hikâyesi
Çünkü bir Süryani çocuğun ninnisi saklıdır onda,
Ki anne diye bağıran feryatlar ta Şili’den duyulur.
Oysa bir memesinde süt, bir memesinde irin saklıdır annenlerin.
Her giden dönerim, der, sen deme, dönemezsin, sus!

Sen Harran Ovası’nda sahipsizliksin
Vişneçürüğü bir hırka ör bana, içinde hüzne dair hikâyat olsun
Vişneçürüğü, hüznün rengidir, belki en çok acının.
Bir bak sonra, çiçeğe durmuş mu Harran?
Ona yaraları sor durmadan kanayan
Kim anlatır gayrı Hayber Kalesi’ni çocuklara,
Ve evin direği babalar neden erken ölür?
Bir Yezidi kadın kan revan içinde
İki memesinin arasında bir gülü koklar gibi türküsünü gömüyor Harran Ovası’na
Ki feodal ağalardan bilirim insanoğlu doymaz toprağa.

El kapılarından gelen rüzgâr
Ört kapıyı bacayı, soğuk var.
Çok oldu kapayalı bağrımızı aşka,
Bizim aşklarımızda har var.
Ne Mecnun yaşadı Orta Doğu’da ne de Leyla
Bu yüzden Kays’a başka kader veren Fuzuli, çöle gömdü aşkı.
Ferhat’a dağ dediler, del, dediler
Bir elinde kazma bir elinde kürek, suyun peşinde
Ferhat, dağı değil mezarını kazar oysa biri demeli ona.
Savaş baltasını toprağa gömen savaşçı
Bu kıyımlar ne, neden hâlâ anneler yas tutar?
Fırat ve Dicle acıdan mı İmru’l Kays’ı öldüren zehri akıtır kadim topraklara
Zehirlenmesine değil de Ankara’da o yedi gence yanar şair İmru’l Kays
Ne zaman sevsek biz, aşk neden hep kanar?

Ki Kandahar’da kızlar ağlıyor, ne zaman gül götürse bir sevgilileri
Filistin’e, Irak’a, Afganistan’a bomba yağıyor.
Tüm ak güller, al kırmızı
Bu topraklarda kadınların memelerinden neden irin akıyor süt yerine?
Ha elbette bulunur sora sora Bağdat ama o Bağdat eski Bağdat mıdır?
Bağdat’ta kan akıyor, bir milyon insanın kanı.
Orta Doğu’da çocukların ve genç kızların gözlerinde korkunun açtığı çukur
Bir bombanın açtığı çukurdan daha büyük…

Geleceğim deme, sus!
Altı Çingene kadının omuzlarında cesedi Lorca’nın,
Yürüdüler, çok yürüdüler
Bilinmeyen bir yere aslında Lorca’yı değil, yalnızlığı gömdüler,
Dillerinde solea, yüreklerinde Lorca
Bu yüzen sıcaktır memeleri Çingene kadınlarının
Ama Mağribiler ve Çingeneler o gün bugün yasta.

Kader ve keder ne kadar da yakın birbirine
Birini atsak diğeri koynumuzda
Ki Fi tarihi şahittir gidenlerin dönmediğine.
Çünkü gitmek daha kolay, çünkü gidip kalmak dönmekten daha kolay,
Fi, kaybolanların da tarihidir,
Sen gidersen ben seni hangi tarihten sorayım?

1 Comment

  1. Düzyazılar da çok güzel ama, şiir bir başka güzel olmuş,Fi Tarihi mükemmel.Bence zirve.Tekrar tekrar okudum

    A.Deniz

Comments are closed.