Gelişmiş teknolojinin ürünü silahlarla kınalı keklikler, ceylanlar avlanıyor. Sanki kınalı harami? Sanki ceylanın kendini savunma gücü var? Meri keklikler çalı dibi eşeleyemeyecektir artık. Meri kekliklerin yaşama hakkı yok. Kınalının kınasını çalanlar, kınasız kalsın.
Keklikler dağlarda çağıldamıyor artık. Kınalılar küsmüş. Meri kekliğim kırgın.
Siz, bir ceylanın, bir dağın kovuğunda sıkıştırılmış halde, boğazlanmadan önceki çaresizliğini gördünüz mü? Sürmeli gözlerdeki çaresizliği… Siz, bir ceylanın, daldaki yaban armudunu yerken dürbünlü tüfekle böğründen vurulduğunda dağı taşı delen ağıtını duydunuz mu hiç? Dağı taşı delen o ses ağıttır, ceylan ağıtı… O güzelim sürmeli gözleri kapanırken memelerindeki süte kan karışır. Ağzındaki yaban armudu yere düşer. Görenlerin, dağların bağrı yanar da avcı yanmaz. İnsanlığın kırıntısı olmayan boşluğunu kanla doldurur o. Ceylanın kanlı sütüyle… Ceylanın ağıtıyla… Meri kekliklerin feryatlarıyla…
Urfa Dağları’nda ceylanlar gezmiyor artık. Ceylanların memelerinde irin var, kan var.
“Her sabah Afrika’da bir ceylan uyanır. Aslandan daha hızlı koşmalı yoksa ölecek. Afrika’da her sabah uyanır bir aslan. Bir ceylandan daha hızlı koşmalı, aksi takdirde açlıktan ölecek.” Afrika’da anlatılır bu minimal öykü.
Afrika’da sayıları hayli fazla olan vahşi hayvan çiftliklerinde beslenen aslanlar, sakinleştirici verilerek Batılı avcıların önüne sürülür ve Batılı efendi avına başlar. Aslanların ne kaçabilme ne de kurtulma şansı vardır. Aslan artık, Batılı efendilerin oyunudur. Batılı efendi, gelişmiş silahlarıyla aslanı vurmanın dayanılmaz zevkini yaşar.
Afrika’da aslanlar av olmuş, avlanırlar uzun namlulu silahlarla.
Artık yarış, aslanla avcı arasında… Afrika’da her sabah bir aslan koşar, peşinde avcılar. Aslan, hızlı koşamaz. Ayaklarında derman yok… Dertlenir, güçsüzlüğüne kızar. Yeniden dener ama yine hızlı koşamaz. Mağrur aslan ölüme yazgılı… Nereye kaçsa av… Nereye saklansa ölüm… Aslan artık av… Avcılarınsa uzağı yakın eden uzak menzilli silahları var. Ölüm kusan silahları… Afrika’da artık koşmanın önemi yok ve Afrika’da aslanlar kendi hikâyesini yazamıyor artık. Hikâyeyi yine Batılı efendiler yazıp tamamlayacak. Aslan koşacak, efendi avlayacak. Kan çok aktı, hâlâ da akıyor dünyada. Kandan medet umuyor insan, sevincini kanla süslüyor. İnsan olan utanmalı bu durumdan. Kimi, kime şikâyet edeceksin ki? En iyisi mi Gülten Akın desin çaresizliği:
“Sebep olanları nereden bulayım
Adamdan içerli kuşlar ağlasın.”
Ömer Erdem “Kan her zaman kazanıyor” der şiirinde. Kan kazanıyor. Platon mu demişti anımsamıyorum “İnsan ne zaman et yemekten vazgeçerse o zaman uygarlaşacaktır.” diye. İnsan, uygarlaşmıyor hâlâ, insan acımasız, insan kan seviyor.
Dağlarımızda ceylanlarımız var hâlâ, az da olsa. Geyiklerimiz, dağ keçilerimiz var hâlâ, birkaç tane de olsa. Güzellikleriyle bize insanlığımızı anımsatan, şiir yazdıran, bizi sevdalara salan ceylanlar, meri keklikler, yaban ördekleri, kazları… Güzeli öldürmek… Kan ve zafer! Kan ve sevinç! Kan kazanıyor, doğru.
Bir hayvan türü yok olduğunda tüm ekosistemin de etkilenebileceğini bilerek cana kıymak… Oysa avcı, avlanacak ceylan bulamadığı gün, paranın yenilebilir bir şey olmadığını anladığında kana alışan bu canavar, bu kez kendini yemeye başlayacaktır.
En tehlikeli canlı, insan değilse kim?
Dağ keçisinin vurulduktan sonra kayalardan sonsuz uçuruma düşerken çığlığını duydunuz mu hiç? Bir meri kekliğin kanadından vurulup yerde süründüğünü gördünüz mü? O çaresizliği tanık oldunuz mu? Ya bir ceylanın pusuda sıkıştırıldığına? Ceylanın daha ısırmadan ağzından düşen yaban armudunu görünüz mü? Görmeyin. Ben gördüm yandım çünkü.
Cana kıymanın adı kalleşlik değil de ne?
Bala ceylanlar süt emmek için annelerini bekler, anne gelmez. Meri kekliğin yavruları çalı dibinden bakar, meri keklik gelmez. Ceylan kaçar, avcı peşinde; keklik iner, tuzaklar önünde. İnsan arsız, insan acımasız ve kalleş… “İnsan görüyorum korkuyorum” diye boşuna dememiş ozan. Ceylanlar, dağ keçileri, dağ koyunları, geyikler kaça kaça dağların en yükseğine çekildi. Artık, dağ başlarından öte memleket yok! Dağdan öte yol yok!
Bir sabah vakti, dağ başında bir pınarda ceylanların suya indiğini izlemeye giderseniz bir kayanın arkasına saklanın. Ceylan sizi görmesin. İnsandan çok korkuyorlar çünkü. Su içerken o sürmeli gözlerdeki korkuya izleyin dikkatle. Güzele kıymak neymiş görün. Mendil de alın yanınıza. İnsan olan ağlar çünkü.
Ve burası Afrika değil.
Amma velakin… Ezcümle ha söyle, de söyle!
Fotoğraf: Ulusoy Bali
Doğanın sesi olup doğanın duygularına tercüman olmuşsun, doğanın çığlığını duyurmaya çalışmışsın. Bu ne güzel,ne özel,ne duyarlı, ne merhametli bir yürektir.Hayvanların çektiği acıları bile hissedebilen bir empati duygusuna,bir yürek titreşimine sahip…Dünya yı böyle yürekler güzel, adil, yaşanabilir ve mutlu bir yer haline getirecektir. Hayvanları avlamak nasıl sadistçe bir duygudur, nasıl bir zevktir. Hayvanları sevmeyen insanları da sevmez. Hayvanları avlamak yasaklanmalıdır.
Erhan Karakahya