“Bugün Ayın Işığı” mı Hacı Taşan Usta?

Bugün Ayın Işığı

Neden türküler?

Gerçekçi, içten ve incelikli sözleriyle yüreğin derinine akar türküler. Halk, şiiri pek bilmez ama acının şiirini bilir. Acıyla karşılaşınca şiire kesilir Anadolu insanı. Söz gelimi, bir anne, evladının ölümü karşısında ozandır. Ölüm karşsında döktüğü sözlerdeki acının derinliği, kimi zaman şiiri aşar. Hele ki bir türküyü dillendiren ses de en az o türküdeki anlam kadar rafineyse her yan türkü kokar. Yürek yerinden oynamakla kalmaz, bir ceylan dereye su içmeye iner. Bir çift turna dala konar; yeşilbaşlı gövel ördek, göle iner. Türkü dinler.

Türküler hayatın yansıması… Başka bir şey değil. Bir türkü; ucuz, sığ bir arabesk hava taşımaz. Yapay değildir çünkü. Yoksulun türküsü vardır bir tek. Yoksulun ekmeği azdır ama sözü, ezgisi, yüreği zengindir; türküsü ise essah… Essah olan türkü, sahte olan arabesk olur.

Hacı Taşan’a arkadaşı bir gün takılır:

– Ulan Hacı, ölüp gideceksin, seni kimse tanımıyor. Mezarına bir tek ben geleceğim.

Hacı Taşan Usta, bir süre susar, ardından konuşur:

– Ama Allı Turnam 500 yıl yaşayacak.

Derdi olan, derde gark olan türküye sarılır Anadolu geleneğinde. Şimdi türkü yakılmıyor, o gelenek kırıldı, türkü yakan yok. Daha da kötüsü türkü dinleyen azaldı. Ama gariptir, derdi olan da türküye sarılıyor. Hiç kimsesi olmayan, gurbette yalnız kalan, sevip de kavuşamayan, naçar kalan türküye sarılıyor. Çünkü bilir ki türkü samimidir, dosttur, yapay değildir. Adı gibi bilir hem de. Aldatmadığını, ikiyüzlü olmadığını da bilir onun. Kimse, kimseniz değilken belinizi sıvazlayan, hep affeden bir anne… Gözyaşını silen bir el… Cennet kokan bir anne eli… Uçsuz bucaksız zümrüt çayır… Yüce dağ başında yanan bir ışık… Çakıl taşları sayılan, bir avuç içildiğinde için yangını alan soğuk bir dere…

Eskilerin, çok eskilerin Anadolu’su… Acının, yoksulluğun olduğu coğrafya… Rafineleşmiş duyguların türküye dönüştüğü dönem… Anadolu insanı ne de çok efkârlı! Ama efkâr varsa dile dökülür, türküye akar. Başka türlü de olmaz ki! Var olan türküye, olmayanı da ütopyaya akıtır insan dediğin. Efkârın kendisi türküye, yapayı arabeske dönüşür. Neşesi az, efkârı çok türküler…

Şiiri hiç bilmeyen birinin şiir kesilmesi şaşkınlık verici…

“Gözler âlemi gezer ya, gönül birinin olur.”

Hacı Taşan ne de güzel dillendiriyor gözün herkesi, gönlün salt birini sevdiği gerçeğini. Göz herkese, gönül birine…

“Vay nerdesin, nerdesin,
Kaldır camın perdesin.
Diyeceğim var da
Pek kalabalık yerdesin”

Bu dizelerle devam ediyor türküsüne Hacı Taşan Usta. Diyecek de diyemiyor işte. Susuyor. Diyeceği var da diyemiyor. Utanıyor Hacı taşan. Utanıyor çünkü kalabalıktadır sevdiği. Dese biri duyar. Dese söz olur. Dese el duyar, alem duyar.

Ar etmenin değerini de bilir Taşan Usta. Onda ar namus tertemiz değildir çünkü. İncedir, inceliklidir içinde yaşattıkları. Adı çıksın istemez sevdiğinin. İçinde taşır sevgisini. Utanmazlığın diz boyu olduğu zaman değil ki o zamanlar. Sever ama sözü yüreğine gömmesini de bilir onlar.

Sonra benzetme yapıyor. ‘Pamuk’ diyor sevdiğine Hacı taşan Usta. Nasıl da doğal bir hitaptır bu! Hacı Taşan Usta’nın yüreği, dili nasıl da rafinedir!

“Vay vay pamuğum,
Edasına yandığım,
Sana hasta dediler ya
İyi oldun mu sevdiğim,
Nasıl oldun sevdiğim?”

Doğal, içten bir yakarış… Katıksız bir sevgi… Göremediği, ulaşamadığı sevgilinin halini türküyle soran, türküye döken:

– Vay vay pamuğum, iyi oldun mu?

Susup kalıyor insan bu saf güzelliğe, şapka çıkarıyor.

Peki, Hacı Taşan Usta, ses verdi mi sevdiğin? Pamuğun yanıt verdi mi?

Sahi Hacı Taşan Usta, ben de sorsam yanıt alır mıyım Elif’ten? Türkün deva olur mu? Sırtımı sıvazlar mı eli? Elif desem, be desem Hacı Taşan Usta, Elif ses verir mi? Pamuk, desem Hacı Taşan Usta, pamuğum desem ses ver mi Elif?

Sen susma bari Hacı Taşan Usta, sen susma bari. Bak gelincikler yok kenarlarında susmuş, ses vermez olmuş. Ahmet Erhan Usta’nın gelincikleri susmuş. Bari sen susma Hacı Taşan, bari sen susma!

Peki, sen de sus Usta, sen de ses verme sesime!

Gece… Ay, tüm haşmetiyle gecenin koynunda… Radyoda “Bugün Ayın Işığı” türküsü… Gece… Her şey susmuş. Her şey, her şeye susmuş. Yalnızca bu türkü var. Gece karanlığından, Ay güzelliğinden utanıyor sanki.

Neden mi türküler?

Amma velakin… Ezcümle… Ha söyle de söyle.

1 Comment

  1. Anadolu’nun bulues’u olarak bilinen bozlaklar bozkırın tütküsüdür, halk ozanı Hacı Taşan’da bozlağın ustasıdır. Dillerden düşmeyen “Allı Turnam” , türküsü unutulabilir mi? Bu türküyü bir de bulues tarzında dinleyin.

Comments are closed.