Salt kadına has değil incelik, erkeğe de yakışandır. İnsana… İncelik, kime değer, kimde vücut bulursa ayrıcalıklı kılar onu. Karaktere işlenmiş bir incelik, kâmilliktir. Yaz günü, yüreği yanan birine uzatılan bir avuç soğuk su kadar aziz, salkım söğüdün altında sevdiğini bekleyen bir gencin heyecanı kadar temiz, salkım söğüt kadar da narindir incelikli olmak…
Titiz bir yaşamı duyumsamayı öngörür incelik. Yaşamın hakkını vermeyi, kabalıklardan sıyrılmayı salık verir. Kimseye biat etmeden kendini üretirken bireysel bir bakıştan uzaklaşıp insanlığa yöneldiği için de değerine paha biçilmez. Pahasız olmak ne güzel! Ölümlere, katliamlara karşı olmayı fısıldar ince insan sürekli. Çünkü erdemden, adaletten yanadır. Taraflıdır. Karşıtı kabalıksa talan yeridir. O da taraflıdır. Erdemsizliğin tarafında saf tutar. Hamdır, pişmemiştir, yanmamıştır. Bu nedenle incelik var ederken kaba yok eder. İncelik, uzaklara, çok uzaklara bakarken kabanın bakışı yoktur, en yakınındakini yok ederek başlar talana.
Emeğin izdüşümüdür kimi zaman incelik. Öğle paydosunda inşaatın gölgesinde peynir ekmeğini yiyen bir işçinin alındaki ter olarak görünür. Kimi zaman Nesimi’de seyranı olur. Gülten Akın’ın “Ah, kimselerin zamanı yok durup anlamaya ince şeyleri” dizelerinde siteme dönüşür kimi zaman. Bu, kimi zaman da Bruno’da doğmaya direniştir. Ama her zaman yozun, çirkinin, cehennem ateşinin karşısındadır. Ama her zaman… Kimi zaman değil, her zaman…
Aslında incelik dediğimiz şey, estetiğin izdüşümüdür.
Öyle bir ölsem
Öyle bir ölsem çocuklar,
Size hiç ölüm kalmasa.
Böyle yazmış Aziz Nesin. Şiirdeki kırılgan incelik, nasıl da vuruyor okuyanı. İncelik nasıl da sinmiş şiire. Çocukların; ölümü, savaşı, acıyı tatmasını istemiyor ozan Nesin. Düşüncedeki incelik böyle bir şey…
Ya Nazım Hikmet’in dizeleri…
Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.
Nasıl da incelikli, nasıl da koşulsuz bir sevgi… Nazım Usta incelikli bir ozan.
İncelik, insanda karaktere, sanatta estetiğe dönüşür. Homeros’un, Dante’nin dizeleri, bugüne uzanıyorsa, bu şiirin inceliğidir. Kabanın, hantalın akışı olmadığından bugüne gelemezdi. Kaba, yerinde saymak zorundadır. Çünkü kabanın ne sanatı olur ne de estetiği.
Voltaire “İncelik, fikir ve ahlak kültürünün bir simgesidir.” derken evrensel değerlerin özünü de belirliyor. Uygarlık inceliktir. Başka bir şey değil.
Hitler, Musolini büyük resimler, devasa mimari yapılar yaptırdılar. Ama yaptırdıkları her resim, her mimari yapı ucube olarak kaldı. Çünkü inceliği yoktu hiçbirinin. İncelik yoksa geriye çirkin kalır, yoz kalır, ucube kalır çünkü. Bu nedenle faşizmin sanatı da olmaz. Çünkü hainlerin, cana kıyıcıların inceliği olmaz.
“Baltayla nakış işlenmez.” der bir Malezya atasözü.
Ya tarihin inceliği yok edilirse geriye ne kalır?
Amma velakin… Ha söyle de söyle.
Nezaket, zerafet, incelik günümüzde pek çok insanda göremediğimiz davranışlar maalesef. Oysa aynı yaşam alanlarını caddeleri, sokakları, çalışma ortamlarını, metroları, otobüsleri, paylaştığımız insanlarda görmek istediğimiz bir davranış. Daima iyiyi, güzeli, doğruyu arayan insanların edindiği paha biçilmez bir meziyettir. Özetle :”Nezaket,parayla satın alınmaz ama her şeyi satın alır.” Bu güzel yazınız için sizi kutlarım sevgili Numan,selamlar.
Erhan Karakahya