Hasılat rekoru kıran bir film ya da çok satılan bir kitap değerli midir? Coğrafyaların kültürel, entelektüel birikimiyle ilgili aslında sorunun yanıtı… Bu durumda piyasa kültürü ile bu soruya evet yanıtı verilebilir. Çünkü bir yapıtın değerini belirleyen şey, yapıtın çok satılması ya da izlenmesi oluyor. En azından bizde böyle… Değerin değerini nitelik değil, nicelik belirliyorsa söylenecek çok şey de yoktur aslında. Çok satıldığı ya da izlendiği için bir şeyi değerli kabul etmek… Düşündürücü. Çok hem de.
Koca koca eleştirmenler de postmodern bir zihniyetle Müslüm adlı filme övgüler dizdiler. Söz konusu sanatçı, Müslüm Gürses olunca eleştirmenler de izleyiciler de filmi beğendiklerini dile getirdiler.
Gişe rekoru kıran filmlerimize bakılırsa sanattan anlamadığımız, eksi notu neden aldığımız da belli oluyor. Gişe rekoru kıran ilk yirminin içinde elle tutulabilecek bir ya da iki film var. Diğerlerinin yakından uzaktan sanatla asla ilgisi yok. Karagöz oyunu bile onların yanında daha sanatsal…
Müslüm Gürses iyi bir insandır. Bunda kuşku yok. Ama bu denli övgüyü duyunca “Müslüm Gürses sanatçı mıdır?” sorusu akla geliyor. Sanata katkısı olmayan ama sanatçı adı altında anılan biri yaşlandığında ya da öldüğünde hemen değere biner, methiyeler düzülür. Usta denir, üstat denir, yılların sanatçısı denir… Denir de denir. Oysa sanatın ya da sanatçının değerini ne yaşlılık ne de ölüm belirler. Müslüm Gürses, arabesk şarkıcısıdır. Müzik sanatına da uzaktan yakından katkısı olmamıştır. Arabeskin kaderci yanını meşrulaştıran şarkıcılardan biridir sadece. Onun yaşamındaki acıların yoğun olması, onu ne sanatçı kılar ne de filme sanat katar. Amaç sanatçıya saygıysa bu saygıyı hak eden çok sanatçı var. Onlar dururken salt gişe çıkarlı bir film yapmak komik bile değil. Bu, hem müziğe hem sinemaya hem de sanatçı kimliğine saygısızlıktır.
Duyguları bir ipte sallanırcasına başıboş duran bireyi, medyanın insanı yoldan çıkaran etkisi kolayca yakalar. Birey, kendini zeminsiz hissettiğinde tutunacağı en iyi şey medyadır. Medya da bu zeminsizliği yapılandırmakta ustadır. Av, tuzağa düşmüştür. Onu şekillendirmek, piyonlaştırmak kolaydır artık. Medya avın önüne bir şeyler bırakmaya, bunu beğen, bunu dinle, demeye başlar. Rüyalar sunar ona… Yalanı sunar… Ona olmayanı, değersizi sunar. Eskiye özgü her şeyin bittiğini fısıldayan koca yalana inandırılma anıdır bu an.
Oysa tüm bunlar, sanatın toplumcu işlevini unutturmaktır. Popüler olanı, ucuz olanı meşrulaştırmaktır amaç. Sanat sanat içindir demenin bir başka yolu. Keşke sanat sanat içindir, düşüncesini doğru algılasalar da sanatın estetik yanı görülebilse. O da yok. Sanat bir hiçtir, demektir onların algılatmak istedikleri. Ticari, temelsiz, ucuz, derinliksiz olanı meşrulaştırmaktır yaptıkları.
Anything goes ya da Bize Her Yer Ankara… Tam da bu düşünce…
Bu nedenle Müslüm filmi, acıların adamını anlatmıyor, ‘Müslüm Gürses üzerinden para nasıl kazanılır?’ın dersini veriyor, sanat tüketimdir fikrini empoze ediyor. Tüketim toplumuna sunulan ucuzluktur bunun adı. Unut ve yaşa fikri… Gel de yanma. Gel de… Şimdi postmodern bir sözün tam da yeridir ama velakin susmak gerek.
Murathan Mungan, Müslüm Güres’e saygı adı altında, şarkıların sözlerini arkadaşlarıyla yazdığı bir albüm yapmıştı zamanında. Amaç ticariydi. Amaç postmodernizme biat etmekti. Operada şan eğitimi gören hiçbir değere bu şans verilmezken arabeske el uzatmak, postmodernizmin sanatı alaşağı etme çabasıdır. Değersizle değerin aynılaştırılma anı. Gerçekle sahtenin aynılaştırıldığı an. Aynı şeyi şimdi Atilla Dorsay yapıyor.
Sözüm, Müslüm Gürses’ e değil, sanatı ve sanatçıyı bilmeyip sanat adına konuşan koca koca adamlara. Müslüm filmi, postmodernizmin uyuşturulmuş beyinlere hizmetinden başka bir şey değil, unutturma çabasından başka hiçbir şey değil. Estetik ve kültürel değerlerin son bulduğunu söyleyen zihniyetin izidir Müslüm Gurses filmi bu nedenle. Sanat, damardan girilen bir değer değildir. Damarı arabesk sever. Sanatsa beyni ve yüreği… Fark budur.
Bu durumda Müslüm film; şimdiyi, günlük olanı meşrulaştırmaktan, sanatın topluma öncü olma özelliğini yok etmekten başka bir şey değildir. Estetik ve kültürel değerlerin son bulduğunu söyleyen zihniyetin izidir Müslüm Gürses filmi bu nedenle. Tüketim toplumuna sunulan ucuzluktur bunun adı. Sanatın yaratıcılığı değil, ticari yanı önemli kılınıyor, sanat tüketimdir fikri aşılanıyor.
Gel de yanma. Gel de…
Atilla Dorsay “Türk sanatının büyükleri sinemamıza pek konu olmadılar” diyor. Bu nedenle Müslüm Gürses’in sinemaya konu olmasına olumlu bakıyor ve onu büyük sanatçı diye algılıyor. Atilla Dorsay ya sanatın ya da sanatçının kim olduğunu bilmiyor. Amaç sanatçıya saygıysa bu saygıyı hak eden çok sanatçı var. Onlar dururken salt gişe çıkarlı bu filmi yapmak komik bile değil. Bu hem müziğe hem sinemaya hem de sanatçı kimliğine saygısızlıktır.
Nazım Hikmet’in yaşamı daha mı önemsiz ya da Nazım Hikmet mi sanatçı değil? Ruhi Su ya da? Ya Leyla Gencer? Yaşar Kemal peki? Ya Sabahattin Ali? Ya Gülten Akın? Ya Neşet Ertaş?
Değil mi Murathan Mungan?
Değil mi Atilla Dorsay?
Amma velakin… Ha söyle de söyle!
Kellim kellim la yenfa!
Sanatın adı yoksa değeri de olmaz. Haklısınız.
Çok beğendim.
Elbette Yaşar Kemal yok. Elbette Ruhi Su yok. Onlar sanatçı değil demek. Sanatçı olmak arabeske meyletmekmiş. Anladık, üzüldüm.
Çok doğru tespitler yapmış yazar.Ticari amaçla yapılmış bir film olduğu düşüncesine ben de katılıyorum.Gerçek sanat eserlerinin mihenk taşı zamandır.Sonralara kalanlar sanattır, sanatçıdır.Yazıyı çok beğendim, yazarını tebrik ederim.