Otel odasının balkon kapısı açık. İçeriye hafif bir soğuk sızıyor. Dışarıda yağmur dindi dinecek. Balkonun tepesindeki oluk delinmiş. Delikten balkonun ortasına, hep aynı noktaya düşen sert damlalar. Şap, şap, şap. Otelin elli metre kadar uzağında dağın etekleri başlıyor ve dağın doruğu neredeyse bulutlara kadar yükseliyor. Dağ bir çok tepeden oluşuyor. Dağın eteklerinde derme çatma evler var. Evlerin hemen arkasında bir cami minaresi ve mezarlık. Mezarlığın arkasından dikleşen dağın doruğuna kadar tüm tepelere irili ufaklı evler serpilmiş. Hava tertemiz. Manzaradaki hakim renk, yeşil. Otelin önünden çok nadir olarak araba geçiyor, şehrin sessizliği huzur verici.
Otelden şehrin merkezine doğru giderken delik deşik binaları görüyorsunuz. Çok değil dört beş yıl önce, şimdi seyrine doyum olmayan tepelerden “Sniper”lar, yani uzak menzilli tüfekler avlarını gözlüyordu. Nişancıların başarısı biraz aşağılarındaki mezarlığın genişlemesi, şehrin sessizliği ise huzur yerine dehşetin ifadesi idi.
Sarayevo şehrine ismini veren, Osmanlılar. Şehir Osmanlı öncesi dağınık köylerden oluşuyor. Saray-ova, yemyeşil dağların arasındaki bir ovaya kurulmuş. Yaklaşık beş yüz yıl süren Osmanlı yönetiminde Boşnaklar, Müslüman olmuş. Osmanlı bu coğrafyaya gelmeden Arnavutlar’da Müslümanlık yayılmaya başlamıştı. Fakat Boşnaklar Müslümanlığı Osmanlı’dan öğreniyor. Boşnaklar da Slav olmalarına rağmen, bölgedeki diğer Slavlara göre Osmanlı’yı ve dinini daha çabuk kabullenmişler. Gerçekliği tartışma götürse de, Boşnakların Müslümanlığa geçişlerini Osmanlı döneminde Müslüman olmayanlardan alınan vergilere dayandıranlar da var. On dokuzuncu yüzyıl başlamadan hemen önce Osmanlılar bölgeyi tamamen terk ediyor. Bölgeye Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hakim oluyor. Bir Sırp gencinin Avusturya-Macaristan İmparatoru’nu Sarayevo’da öldürmesi, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan kıvılcım oluyor. İkinci Dünya Savaşı’na kadar Almanlar’ın yönetimindeki coğrafya, Almanlar’ın mağlubiyeti sonrası yerini Yugoslavya Federasyonu’na bırakıyor.
Yugoslavya Federasyonu; Boşnaklar, Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Arnavutlar, Karadağlılar ve Makedonlar’dan oluşuyordu. Tüm Yugoslavya’ya ağırlıklı olarak Sırp yönetimi hakimdi.
Sırplar ve Karadağlılar; Ortodoks ve Slav.
Hırvatlar; Katolik ve Alman kültürüne yakın.
Slovenler; Katolik ve Slav.
Boşnaklar; Müslüman, Slav ve Osmanlı kültürüne yakın.
Makedonlar; Slav ve Bulgar kültürüne yakın.
Arnavutlar; bölgeye Slavlar gibi Kuzeyden göçme değil bölgenin yerlisi, Müslüman ve Osmanlı kültürüne yakın.
Tito yönetimi ile yükselen Yugoslavya, Sovyetlerin dağılımına kadar Avrupa’da önemli bir güç haline gelir. Tito’nun uyguladığı akılcı politikalar, birliği kuvvetlendirir ve büyümeyi sağlar. Bir yandan Komünistlere, diğer yandan Kapitalistlere mavi boncuk dağıtılması, her iki kutuptan finansman destek getirir.
Sovyetlerin dağılması ile birlikte Yugoslavya’da yüz yıllık hesaplaşmalar su yüzüne çıkar. Halkların alelacele bağımsızlıklarını ilan etmeleri, Avrupa’nın kendi coğrafyasında Müslümanlığı barındırmak istememesi, Sırpların Yugoslavya merkeziyetini Belgrad’a çekerek “Büyük Sırbistan” oluşturma hayalleri, Amerika’nın yeni kutup güç Avrupa Birliği coğrafyasında aktif rol oynamak için geliştirdiği politikalar gibi temel nedenlerden dolayı, insanlık tarihi için utanç verici bir savaş yaşanır. İlk ayrılmayı açıklayan Slovenler olur. 1992 yılında savaş alevlenmeye başlar. 1993 yılından 1995 yılı sonuna kadar kabus devam eder.
Savaşı kim kazandı? Her savaşın sonucu gibi herkes kaybetti. O zaman soruyu değiştirelim. En çok kim kaybetti? Boşnaklar çok kayıp verdi. Sırplar umduklarını bulamamanın ötesinde Amerika önderliğindeki Birleşmiş Milletler’in bölgeye müdahalesi ile ekonomik olarak gerilediler. Hırvatlar, savaş sırasında ticareti ellerinde tuttuklarından dolayı ve Almanya’nın kendilerine verdiği destekle birlikte, az zarar ile kurtardılar. Slovenlerin Sırbistan’a komşu olmaması kendileri için büyük fayda sağladı. En az kaybı Slovenler verdi. Arnavutlar verdikleri kayıplara rağmen sınırları çizilmiş bir Kosova’ya sahip oldular. Makedonya ise Slovenler gibi Sırbistan’a komşu olmamaları sayesinde çok az zarara uğradılar. Diğer yandan unutulmamalı ki, bu savaşta haklı taraf bulmak imkansızdı ve her toplumdan sayıları binleri, on binleri ve hatta yüz binleri bulan kayıplar verildi.
Yirmi milyonluk Yugoslavya’dan batıdan doğuya doğru sayarsak, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Kosova, Makedonya Cumhuriyetleri doğdu. Sınırları çizilen bu altı yeni Cumhuriyet içerisinde Slovenya, Hırvatistan, Kosova’da büyük çoğunluk olarak kendi halkları kaldı. Sırbistan’da Sırplar ve Karadağlılar kaldı. Makedonya’da Makedonlar ve Arnavutlar kaldı. Bosna Hersek’te ise çoğunluk Boşnaklar olmak üzere Sırplar ve Hırvatlar da kaldı.
Bosna Hersek sınırları dahilinde Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar için üç ayrı özerk bölge oluşturuldu. Halklar kendilerinin dışındaki bölgelerde de rahat dolaşabiliyorlar. Diğer yandan, bölge değiştirdiğinizde çarpıcı farklılıkları algılamanız da çok kolay. Örneğin, Sırp bölgesinde Kiril Alfabesi kullanılırken, diğer iki bölge Latin Alfabesi kullanıyor. Bölgelerdeki güvenlik polislerinin giysileri de değişik.
Sarayevo’nun nüfusu altı yüz bin. Tüm Bosna – Hersek üç milyon beş yüz bin. Bosna – Hersek’te yaşayan iki milyon kadar Boşnak var. Türkiye’de ise üç milyondan fazla Boşnak yaşıyor. Osmanlı Anadolu’ya geri dönerken, 1918 yılında Boşnakların yaşadığı baskı zamanında, dünya savaşları sırasında Anadolu’ya Boşnak göçü gerçekleşmiş. İstanbul, Bursa ve İzmir şehirleri Boşnakların yoğun olarak yaşadıkları bölgeler.
Sarayevo’nun merkezi, uzun bir cadde. Caddenin başlangıcı, “Baş Pazar” denilen, eski Osmanlı çarşısı. Bu bölge Üsküp’deki Osmanlı çarşısının ufağı. Camiler, hamamlar, köprüler ve çeşmeler hepsi buram buram Osmanlı. Sokağın devamında aniden yapı değişiyor ve yol Gotik mimari ile devam ediyor. Şehrin geneline Osmanlı mimarisi hakim. Şehrin tarihini anlamadan Sareyavo’yu anlamak çok zor. Tarihin tüm kalıntıları şehre aynen yansımış. Şehre “Avrupa’nın Kudüs’ü” diyenler de var. Bırakın Katolik, Ortodoks ve Müslüman gelişimi, şehirde Sinagoglar da bulmanız mümkün. On dördüncü yüzyılda İspanya’dan kaçan Yahudiler yalnız Anadolu’ya değil, Osmanlı’nın yönetimindeki Bosna’ya da yerleşmişler. Yahudi izleri Sarayevo’da hala gözükse de Yahudilerin çoğu savaş zamanı şehri terk etmiş. Savaş sonrası geri dönenler ise çok az.
Çarşı içinde uğrayacağınız restoranların çoğunda Osmanlı mutfağı var. Avrupa’da yaygın “Café “kültürü burada da etkin. Bir tek farkla, bu cafelerde çoğunlukla “Boşnak Kahvesi” içiliyor, bizim bildiğimiz “Türk Kahvesi”nin aynısı. Bakır işlemeciliği geleneksel. Birbirinden leziz tatlılar, hem Osmanlı hem de Avrupa tarzında. “Cevap” ise yanıt anlamında değil, lezzetine doyum olmayan “Köfte” anlamında. Yurt dışından gelen yabancı devlet büyüklerine dahi ilk ikram edilen geleneksel “Cevap”.
Geceleri, yirmi yaş altı gençler diskoları doldururken, yirmi – otuz yaş arası “Café” lerde, otuz yaş üstü de müzikle birlikte yemek yenilen restoranlarda eğleniyor. Yaşımız itibariyle Café devrimizi ucundan kaçırdığımız için bir restorana gittik. Halay çeken Boşnak grubunu hayranlıkla seyrediyoruz, oyunları bizim oyunlarımıza son derece benzer.
Sarayevo şehri 1982 yılında ev sahipliği yaptığı kış olimpiyatları sayesinde adını dünyaya duyurdu. Olimpiyatlar ile birlikte şehir inanılmaz bir şekilde gelişmiş. Şehre katılan yeni spor tesisleri, Boşnak sporunun alt yapısını oluşturmuş. Günümüzde Sarayevo’da halk, yediden yetmişe kayak yapıyor.
Savaş sırasında yıkılan “Mostar” köprüsü savaşın sembolü olmuş. Mostar’ın anlamı zaten “Köprü”. Mostar şehrinin şehir olmasına katkıda bulunan bu Osmanlı köprüsü. Şehir köprü etrafına kurulmuş. Köprünün kemerleri o kadar yüksek yapılmış ki köprü bir hilali andırıyor. Savaşa kadar beş yüz yıldır ayakta duran köprü Müslümanlığın sembolü olmuş. Köprünün Hırvatlar tarafından kasıtlı yıkıldığı iddiaları ise insanı ürkütüyor.
Bosna Hersek doğası muhteşem. Bu güzelliği besleyen bir çok nehir, yalnız doğayı yeşertmekle kalmamış aynı zamanda Bosna-Hersek’i Avrupa’nın ortasındaki enerji merkezi haline getirmiş. Yugoslavya zamanında gıda sanayi Sırbistan ve Hırvatistan bölgesinde gelişirken, Bosna-Hersek bölgesi savunma sanayi merkezi olmuş.
Günümüzde ekonomisini enerji kaynakları ve yurtdışındaki Boşnaklardan gelen gelir ile ayakta tutmaya çalışan Bosna’yı gelecekte ne beklemekte? Avrupa Topluluğu, küçük nüfusa ve ekonomiye sahip eski Yugoslavya Cumhuriyetleri’ni bünyesine almak için gerekli tüm adımları atıyor. Avrupa’daki Müslümanlık gelişimini asimile etmenin en kolay yolu da bu olsa gerek. Bosna – Hersek’in ekonomisi zayıf olmasına rağmen, halkın kültür ve görgü seviyesi Avrupa Birliği’ne girmek için herhangi bir engel teşkil etmiyor. Bölge zaten bin yıllar boyu değişik akımlar ve yönetimler içerisinde yaşadığından, yeniliklere açık.
Yazının başlangıcında durmaya yüz tutan yağmur tekrar hızlanmıştı. Hatta yağmur, bir ara o kadar hızlandı ki kara çevireceğini dahi düşünmüştüm. Hava şimdi sıcak ve pırıl pırıl güneşli. Boruda kalan yağmur suyu delikten zayıfça damlamaya devam ediyor. Şıp, şıp, şıp. Yemyeşil dağlar arasında uzanan Saray-ova güneşin altında ışıldıyor. Tarihi, iklimi ve coğrafya insanı birbirleriyle o kadar yoğrulmuş ki; farklı dinler, farklı halklar, her an değişebilecek iklim, geçmişini ve geleceğini anlatır gibi.