Yoksul insanlar, kitle hareketlerine yatkındır diye düşünülür genelde. Bu ne derece doğrudur? Kitle hareketlerinin güçlenmesini sağlayan öğe, toplumdaki yoksulların sayısının fazla olması mıdır? Buna karar verebilmek için yoksulların yapısını incelemek gerekir.
Yoksulların tümü hayal kırıklığına uğramış kişiler değildir. Yaşadıkları ortama alışmışlardır. Yaşamın baskısıyla uyuşuklaşmış ve farklı bir yaşam şekli düşünemez hale gelmişlerdir. Hatta, farklı bir yaşam şekli onları korkutur. Yoksulluktan dolayı hayal kırıklığı yaşayanlar genellikle yeni yoksullaşmış olanlardır. Daha önce sahip olduklarının anısı onların içini ateş gibi yakar.
Almanya ve İtalya’da Nazi ve Faşist devrimlerin temel destekleyicisi, orta sınıftan gelen yeni yoksullar olmuştur. Yeni yoksullar varlığı bulunanlar arasından çıkabileceği gibi, işçiler arasından da çıkabilir. İşsiz kalan bir işçi kendini malı gasp edilmiş gibi hissetmekte ve yeni bir düzen vaat eden her çağrıya kulak vermektedir. Açlıktan ölmenin sınırında yaşayan yoksullar ise kitle hareketleri ile ilgilenmezler. Onların yaşamı amaçlı bir yaşamdır. Temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için uğraşan bu insanların amaçları maddi ve acildir. Onlar için karınlarını doyurmak bir başarıdır. Kitle hareketlerine yatkın kişilerin, hayatlarına anlam ve değer verebilecek ve kişiliklerini yükseltecek bir amaca ihtiyaçları vardır. Oysa açlık sınırındaki kişiler için hayatın zaten anlamı vardır ve kişilik yükseltmek akla bile gelmez.
Hoşnutsuzluğun şiddeti, sefaletin derecesiyle doğru orantılı değildir. Sefalet dayanılabilir düzeye geldiği, şartların düzelip, arzulanan durumun ulaşılabilir olduğu zamanlarda hoşnutsuzluk en yüksek düzeye ulaşır. 1789 Fransız devriminden sonraki hiçbir dönemde, ulusal refah, devrimden önceki 20 yılda arttığı kadar artmamıştır. Hayat şartları daha iyiye gittikçe, insanlar hayat şartlarının olumsuzluklarına daha az katlanabilir olmuşlardır. Fransa ve Rusya’da toprağa susamış köylüler, devrim öncesinde tarıma elverişli toprakların üçte birine sahiptiler. İnsanları isyana yönelten, fiilen çekilen sıkıntı değil. Daha iyi şeylerin tadını almış olmaktır. Hoşnutsuzluğun derecesi, istenilen amaca ulaşılacak mesafe ile ters orantılıdır. Bu amaca yaklaşırken de uzaklaşırken de böyledir. Birçok şeye sahip olduğumuz halde, daha fazlasını istediğimiz zamanki hayal kırıklığımız, hiçbir şeye sahip olmayıp bazı şeyler istediğimiz zamanki hayal kırıklığından daha büyüktür.
İki çeşit umut vardır. Birisi hemen sonuç verecek niteliktedir, diğeri uzak gelecekte gerçekleşebilecek türdedir. Kitle hareketleri, hemen gerçekleşebilecek umutların propagandasını yapar. Hıristiyanlık ilk doğduğu zaman, hemen kıyamet kopacağını ve tanrının hakim olduğu bir ülkede yaşanacağının çok yakın olduğunu söylemiştir. Benzer şekilde, Hitler de esaretin son bulacağını ve herkese hemen iş bulunacağını vaat etmiştir.
Köle hayatı yaşayanlar yoksuldurlar. Fakat köleliğin uzun süre devam ettiği yerlerde kitle hareketlerinin doğması zayıf bir ihtimaldir. Köleler arasındaki mutlak eşitlik ve köle mahalleri arasındaki sosyal ilişkiler, bireyin hayal kırıklığını önler. Bu tip toplumlarda baş kaldıranlar yeni köle olanlarla, kölelikten kurtulanlardır. Köleliğin sona ermesi, insanların üzerine, özgür hayatın yüklediği kişisel sorumluluğu getirir. Seçme özgürlüğü, başarısızlığın sorumluluğunu kişinin omuzlarına yükler. Kendine mevki sağlayacak güçte olmayan birisi için özgürlük sıkıcı bir yüktür. Yeteneksiz bir kişi için seçme özgürlüğünün ne faydası olabilir?
Bir kitle hareketine kişisel sorumluluğumuzdan kaçmak için katılırız. Nazi askerleri birçok kötülük yapmalarına rağmen kendilerini suçsuz görüyorlardı, çünkü sadece emirlere itaat etmişlerdi. Bu nedenle kitle hareketlerinin başlaması için en uygun ortam, özgürlüğün bulunduğu ancak hayal kırıklığını azaltıcı özelliklerin bulunmadığı toplumdur. Fransız ve Rus devrimine katılan köylüler, Alman ve Avusturya köylülerinin tersine özgürlüklerine kavuşmuşlardı. Renan’a göre aşırı uçtaki kişiler, ölümden çok özgürlükten korkarlar. Kendi hayatlarını boşa geçmiş görenler özgürlükten çok, eşitlik ve kardeşlik ararlar. Eşitliği getirecek olan hiçbir zaman özgürlük değildir. Eşitlik arzusu, bir bakıma kişiliğini gizleme arzusudur. Bu nedenle özgürlüksüz eşitlik, eşitliksiz özgürlükten daha dengeli bir toplum düzeni yaratır.
Yazar, sanatçı, bilim adamı gibi yaratıcı yeteneğe sahip yoksullar, genellikle hayal kırıklığına kapılmazlar. Kişilerin yaratıcı güçleri azaldıkça, bir kitle hareketine katılma eğilimleri artar. İçindeki yaratıcılığın gittikçe azalması nedeniyle gerileyen yazar, sanatçı ve bilim adamı, er geç ateşli vatanseverler, ırkçılık simsarları, dinciler gibi gruplardan birine sürüklenecektir.
Kabile, sıkı örgütlü aile, tarikat, ırk ya da din gibi bir kapalı grubun üyesi olan yoksullar hayal kırıklığına pek uğramazlar ve dolayısıyla, aldatıcı bir kitle hareketine katılmazlar. Bir insan hayatının yolunu çizmekte kendini ne kadar bağımlı hissederse, yoksulluğunun kendi kusuru olduğuna o derece az inanır. Bu insanları isyan ettirmek için daha fazla sefalet ve hor görü gerekir. Çinlilerin güçlü aile bağları onları yüzyıllar boyunca kitle hareketlerinde uzak tutmuştur. Bir Avrupalının vatanı için ölmesine bazı Çinlilerin aklı pek yatmaz. Aldatıcı bir kitle hareketinin yeterli taraftar toplayabilmesi için var olan grup bağlarını yıkması gerekmektedir. Devrimden bir süre sonra, Rusya’da Bolşevikler, aile dayanışmasını, ulusal, ırksal ve dini birliği desteklemişlerdir.
Bu yazıda kitle hareketlerinin oluşumuna, yoksulluğun sağladığı potansiyel üzerinde durulmuştur ve olaya sadece yoksullar açısından yaklaşılmıştır. Şüphesiz kitle hareketlerinin birçok başka boyutları vardır. Sonuç olarak yoksulluk tek başına kitle hareketine katılımı sağlayacak bir faktör değildir. Gelir durumundaki olumlu ya da olumsuz yöndeki değişiklikler, bireyleri kitle hareketine yönlendiren faktörlerden birisidir.
Kaynakça : Kesin İnançlılar (Eric Hoffer)