
Karşı Bağda Sıra Sıra Bademler bir Ürgüp, Avanos türküsü… Refik Başaran, hâlini yazmış Anadolu’nun, ahvalini… Umutsuzluk, yoksulluk ve gurbet denen çıban; türkünün bel kemiğini oluşturmuş. Türküler, o günlerin toplumsal, ekonomik yapısını bir belge gibi yansıtıyor Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dediği gibi:
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi.
Aşkı dahi tatmadan çalışmaya gidecek delikanlının zehir zıkkım olan yaşamı…Hâl de ahval de böyle…
Karşı bağda sıra sıra bademler
Otursun ağlasın yâri gidenler
Ne ben sana doydun ne de sen bana
Kör olsun gurbeti icat edenlerKeklik olsam çalı dibi eşerdim
Zengin olsam yâr ardına düşerdim
Alıverin filintamı oymadan
Gideceğim nazlı yâre doymadan
(Gidiyorum Avanos’a doymadan)Karşı bağda badem gülüp duruyor
Yaprağı dalında solup duruyor
Bir iyiyi bir kötüye vermişler
Ağlamış gözyaşın silip duruyorPerde olsam pencerene çekilsem
Bal mum olsam başucuna dökülsem
Saat beşte kapısına dikilsem
Acep bana sefa geldin der m’ola
Divan edebiyatındaki “gurbet” kavramı, sevgiliye kavuşamamaktır. Âşık, uzak coğrafyalarda olmamasına, aynı şehirde olmasına karşın bunu gurbet diye niteler. Sevgiliden uzak olup gurbete düşeni anlatan hiç mi şiir yoktur divan edebiyatında? Var ama genelde sevgilinin yakınıdır gurbet. Yeter ki sevgili yüz çevirsin. Baki, Necati, Taşlıcalı Yahya, gurbetten söz eder. Divan edebiyatındaki hiçbir gurbet, ekonomik gerekçe taşımaz. Bu bireysel, küçük burjuva sızlanmasının yaşamada karşılığı da yoktur. Gül bahçesinde yazılmış gurbettir anlatılan.
Halk edebiyatındaysa gurbet kavramının gerekçeleri tüm çıplaklığıyla ortada durur. O şiirleri okurken gurbeti duyumsarız. Halk şiirinde âşık, sevgiliden yüz bulamıyorsa ayrılır yaşadığı yerden de ayrılır. Bu gerçek “terk*i diyar”dır. Süs olsun diye yazmaz âşık. Ama halk şiirindeki ve türkülerdeki gurbetin asıl nedeni yoksulluktur. Orada yoksulluk neden, gurbet sonuçtur.
Keklik olsam çalı dibi eşerdim
Zengin olsam kız ardına düşerdim
Gurbet kaostur Anadolu İnsanında, bilinmezliklerdeki kaygıyı taşır. Karanlığın, belanın, yalnızlığın, kimsesizliğin, uzun gecelerin ve karın tokluğuna bir yaşamın öteki adıdır artık gurbet. Yâre doymadan, sevmeden, sevilmeden gitmek üstelik… Dizelerdeki masumiyet, âşığın çığlığına dönüşür ama kimse duymaz bu yoksul çığlığı. Yaşamamış, hiç sevmemiş, yoksulluğun burktuğu yürek, ayakta kalmak için “başka”ya kayar. Düşlere… Bu “başka”, yüreğin boşluğuna sığmaz ama. Delikanlının düşleri, yoksulluğundan daha büyüktür çünkü. Emperyal, düşlerin de katilidir.
Keklik gibi çalı eşeleyip yuva kuracak, biraz hovardalık yapacaktır oysa. Kız peşinde koşmanın heyecanını bile yaşayamayan delikanlı, zengin olma düşü kurar. Onlar gibi dertsiz olmanın düşünü.
Perde olsam pencerene çekilsem
Bal mum olsam başucuna dökülsem
Refik Başaran’ın “Karşı Bağda Sıra Sıra Bademler” türküsü, ekonomik nedenlerle gurbete gidecek yoksul bir delikanlının sızısıdır. Mahcubiyet, “perde ve bal mumu” metaforuyla bütünleşince benzetmedeki doğallık, insanı çarpar, sarsar. Kelebek zarafetidir buluşlar. Malı mülkü olamayan delikanlının zengin metaforlarıdır bu sözler.
“Kör olsun gurbeti icat edenler.” dizesi, hem bir çığlığın hem de bir gerçeğin anlatımıdır. Kapitalizm, yokluğu dayatırken ucuz iş gücünü de yaratır. Tezgâhta dokunan kilimi, halıyı, çanak çömleğin yüzlercesini bir günde üretir devreye hızı sokarak. Bu canavar; mitolojide, efsanelerde, masalarda olduğu gibi ağzından ateş saçmayan ama dumanı tüten dev fabrikalara dönüşür. Bacalarda tüten duman, hızın duman; hızın göstergesidir. Mesleğini usta- çırak ilişkisiyle öğrenen, ahilik geleneğini bilen, hızın az ama niteliğin çok olduğu ürünler üreten zanaatkâr ya da esnaf; kapitalizmin hızı karşısında çaresiz kalır. Emeği çok, sermayesi az zanaatkâr, işsiz kalınca yaşamını sürdürmek için uzaklara çalışmaya gider. Nitelik, niceliğe yenilgisidir bu.
Emperyal gücün hızı, yaşamı da gurbete çevirirken acı gurbete, gurbet acıya dönüşür.
Hoş geldin gurbet, elveda sıla! Refik Başaran, türküsünde ahvalin dilidir.
Kapitalizm, zanaatkârın titiz işçiliğini hıza kurban eder.” (Richard Sennett)

İlk yorum yapan olun