
Antalya yöresinin türküsü… Kaynak kişi Hasan Kalkan… Yaşanmış bir öykü…
Kaputaş Plajı… 1960 yılı… Plaj için o dağlar yarılacak, yol açılacaktır. Dağlar mı? Yalçın, kaya yığını… Öyle kolay kolay yol vermez insana. Hele ki ilkel yöntemlerle, can güvenliği sağlanmadan yapılan çalışmalarla dağa ulaşamaz kimse. Ulaşsa da bedeli vardır: ölüm!
Türkü bir ağıt… Karşıda tragedya, bizde ağıt… Dört geni işçi kayalıklardan düşerek can verir. Halil’in annesi de ağıtı yakar. Bizim “Euripides”imiz yok, bizim “Aiskhylos”umuz da yok, “Sophokles”imiz de… Bizim ruhlarının derinliklerine acının kazındığı annelerimiz var. Anadolu’da her kadın, tragedya ozanı olarak doğar. Hele evinin direği Halilleri pisipisine ölmüşse hepsi birer Euripides olur. “Yanar içim, göynür özüm/ Yiğit iken ölenlere.” diyerek ham maddesi acı olan ağıtlara sarılır Halil’in annesi süssüz püssüz, içten, doğal bir aktarımla.
Kalkan ile Kapı Taş’ın arası
Yol mu bulamadı dağlar arası
Halil’im düşmüş de elde çapasıHalil’im, Halil’im, garip Halil’im
Yar başından düşmüş ölmüş Halil’im
Elinde çapasıyla dağda yol bulmaya çalışan, yol açmaya çalışan Halil’in yazgısı bellidir. Bir çapayla yol aramanın, çalışma önlemlerinin alınmasının bedelidir bu ölüm. Tragedya ozanlarını, epizotları dehşete düşüren, kayalıklardan aşağıya süzülen bir ölüm. Halil garip, yok yoksul… Yazgı önceden, ta doğumunda çizilmiş.
Halil’ime kement bağlayamadım
Halil’im düşmüş de toplayamadım
Her yanları ganlı paklayamadım.Adı taş üstüne yazılı kaldı
Curası duvarda asılı kaldı
Hörü’sü ardında yasılı kaldı
Anne, bir kement bağlansaydı ölmezdi oğlum, der. Çalışma güvenliğinin eksikliğine işarettir bu. Paramparça olmuş oğlunu görmenin sonsuz acısıyla yazılır bu ağıt.
Ağıtla açılmış yollar… Ağıtla açılan Kaputaş Plajı… İnsanlar tatil yapıyor, yüzüyor bugün. Halil’i bilen var mı içlerinde? Bilmek ölüyü geri getirmez. Ama unutmamak, bilmek vefadır.
S.F.Abasıyanık, “Karanfiller ve Domates Suyu” öyküsünde Kör Mustafa’yı anlatır. O tek gözüyle taşlık araziyi nasıl adam ettiğini, sonra karanfil ve domates yetiştirdiğini hayranlıkla dillendirir. Seslenir:
“Küçük hanımlar! Bugünlerde bir gün nişanlınız size koyu, al renkli karanfiller gönderecektir. Dikkat edin, belki Mustafa’nınkilerdir. Küçük beyler! Domatesler göreceksiniz çarşıda. Keserseniz içinde çekirdekleri altın gibi parlar. Belki de lokantada bir gün şişelere doldurulmuş bir domates suyu içersiniz ve tadını fevkalade bulursunuz. Yunan tanrılarının ölmemek için içtiği nektar lezzetini damağınızda hissederseniz emin olun ki Mustafa’nın domateslerinden bir tanesi içtiğiniz suya katılmıştır.”
O yola, o plaja da Halillerin kanı katılmıştır. Muratları gözlerinde, curaları duvarda asılı kalan Haliller… Hörüleri ve anaları mı? Yaşarken öldü onlar. Eyvah ki ne eyvah…
Sadece vefa! Vefa, toplum belleğinin duyarlılığını belirler.

İlk yorum yapan olun