Türkçe Sorunları Kılavuzu / Necmiye Alpay

Gözden geçirilmiş 2021 yılı, Metis Yayınları, yedinci basımını okuyorum. Cumhuriyet Kitap’ta rastlamasaydım Necmiye Alpay’ın bu kitabından haberim olmayacaktı. Yeni çıkan kitapları tanıtıyor sürekli. Cumhuriyet Kitap eki, bu nedenle değerli.

Necmiye Alpay Mülkiye mezunu. Doktorasını da iktisat alanında yapmış. Dil bilimci değil. Sonradan merak konusu olmuş; Türkçe ve incelikleri, dil sorunları, dil yanlışları üzerine çalışmış. Takdir edilecek bir emek…

Kitap, Metis Yayınları‘ndan 2021 yılında basılmış. Kapak düzenlemesi hakkında bilgi yok.

Konu Türkçenin yazım sorunlarıysa yabancı ve Türk yazarların kitapta yer almasına anlam veremedim. Salt adları yazılmış.

Alpay; kimi sözcükleri yazarken kalın-ince, uzun-kısa okunuşunu da belirtiyor. Bu özelliklerin aranmadığı ve kullanımı sırasında anlatım bozukluğu yaratmayan sözcükler kitaba neden alınmış? Alpay, sözcüklerin kullanımından oluşan yanlışlar üzerinde duruyor çünkü. Kitap salt yazım kılavuzu olsaydı sözcüklerin tümünü yazmak gerekecekti oysa kitap, Türkçenin sorunları üzerine yazılmış bir kılavuz. Bu nedenle sadece sorunlu sözcükler alınmalıydı. Öyle ya, kendisi: “Aradığınız birleşik sözcükler, sözlükte ya da yazım kılavuzlarında yoksa ayrı yazılıyor demektir.” diyor. Öyleyse kalın-ince, uzun-kısa okunuş özelliği olmayan ve sorunsuz sözcüklere yer verilmesi gereksiz. Amaç kitaba hacim kazandırmak olmalı. Kitapta özel adlara da yer verilmiş bir de. Türkçenin sorunları üzerinde durulurken bu özel adların kitaba katkısı nedir?

Kitabın her sayfası ortadan ikiye ayrılmış. Soldaki bölüm bitince aynı sayfanın sağına geçiliyor; yazım kılavuzlarında, sözlüklerde olduğu gibi. Bu tasarruftur ama örnekler verilirken harfler o denli küçük ki gözlük kullanmanız gerekebilir.

Alpay, sözcüklerin bağlamdaki anlamlarını iyi incelemiş. Bu konuda başarılı ama insan yine de Ömer Asım Aksoy’u, “Dil Yanlışları”nı arıyor. Alpay, keşke bu kitabı okusaydı. Okuduysa da tam vakıf olamamış. Alpay’ın belirttiği sözcüklere Aksoy da değinmiş ve sözcüklerin nasıl yanlış kullanıldığını da açıklamış. Alpay da bu yok. Bildiği sözcükler üzerinden yanlışlıklara değiniyor ama asıl kökten yanlışlıklara, sözcüğün yapısındaki yanlışlara değinmiyor.

“Özbeöz”ü yazmış ama sözcüğün oluşumundaki yanlışlığını görememiş. Keza “hüsnükuruntu” da öyle… Ö.Asım Aksoy, Türkçe sözcüklerin Arapça sözcüklerle birleşmesinin yanlış olduğundan söz ederken Alpay, bu konudan bihaber sanki. Kayyum eşittir kayyım demiş geçmiş, “kayyum”un yanlış kullanıldığından da söz etmiyor. “Kayyum” sözcüğünün “Tanrı” anlamına geldiğini, doğrusunun “kayyım” olduğunu belirtmeliydi. Unutmuş olsa gerek, bilmediğinden değil, diyelim.

“İmla Kılavuzu”ndaki yanlışlıkları bilmeyen yok. “Unvan”ı, “ünvan”; “boy bos”u , “boy pos”, “kayyım”ı, “kayyum” yazıyor. “Yeşil biber”i ayrı, “kırmızıbiber”i birleşik olarak yazan da TDK. Alpay, kılavuzunda “köpekbalığı”nı, “işbirliği”ni birleşik yazmış ama “İmla Kılavuzu”nu ayrı, “Yazım Kılavuzu”nu birleşik yazmış. Yazım kuralları, öğrencilere “İmla Kılavuzu” üzerinden öğretiliyor. Alpay’sa “Yazım Kılavuzu”nun en az sorunlu olduğunu belirtiyor haklı olarak. Peki, öğrenciler hangi kılavuzu temel alacak? Sorun da burada. Alpay, çözüm için bir şeyler söylemeliydi. Rüstem Kurtoğlu’na da bu soruyu yöneltmiştim.

Alpay, günlük dil üzerine yorum yapıyor, önerilere bulunuyor ama Arapçadan, Farsçadan, Osmanlıcadan dilimize giren dil yanlışlıkları üzerine bir şey söyleyemiyor. Sanırım Arapça, Farsça, Osmanlıca bilmiyor. Oysa Türkçenin sorunları konusunda bir şeyler söylemek için bu dilleri de bilmek gerekir. Yalnızca İngilizce bilmekle bu iş kotarılmaz. “Teessür” sözcüğünü yazmış geçmiş Alpay. Aksoy’sa sözcüğün hangi sözcükle kullanıldığında yanlış olduğunu ve doğru kullanımını anlatmış. Keşke Aksoy’u okusaydı. Şunu diyebilirler: “Ama Alpay’ın kitabı yazım kılavuzu. Yazım kılavuzlarında bu tür açıklamalar olmaz.” Değil işte! Bir yığın yazım kurallarına, dil bilgisine, anlatım bozukluğuna uzun uzun değinmiş. Çok da iyi etmiş. Gel gelelim bazı sözcüklerin yapısal bozukluklarına değinmek şöyle dursun, bu yanlışları görmemiş ve bu sözcükleri doğru kabul etmiş.

Söz gelimi, “gidişat” sözcüğü… Bu sözcüğün yapısı yanlıştır. Türkçe bir sözcüğe Arapça dişil çoğul eki getirilmez, der Ö.Asım Aksoy. Demek istediğim bu.

Alpay, yanlış örneklerin birkaç tanesini F.Hepçiligirler’in cümlelerinden vermiş. Feyza Hepçilingirler de dil üzerinde yazıyor. Onun da yanlışını(!) düzeltip doğrusunu öneri cümlesi adı altında vermiş. “Öneri” yerine başka bir sözcük ya da tamlama kullanılmalıydı sanki. Bunu Ömer Asım Aksoy’un bir cümlesi için de yapmış.

Necmiye Alpay, kişisel bilgilerine çok yer vermiş. “Bence” deyip sıyrılıyor işin içinden. “Olabilir.” diyor. Öznel düşünce bunlar. Okuyunca göreceksiniz.

Söz gelimi, “ise” için şunları yazmış: “Bunun ayrı mı, birleşik mi yazılacağı konusunda yerleşik bir kuralı yok. Bununla birlikte ‘e gelince’ anlamına gelen ’ise’nin ayrı yazılması daha uygun olabilir.” Sonra “Ayşe hasta, Ahmet ise koşturup oynuyor.” örneğini vermiş. Ardından: “‘Eğer’ anlamına gelen ‘ise’ye gelince birleşik yazıldığında anlam yitimine uğramadığını söyleyebiliriz.” diyor. Örnek olarak da şu cümleyi veriyor: “Son sözünüz buysa artık konuşmayalım.”

Oysa tüm MEB, lise, ortaokul müfredatında kural bellidir. Sözcüğe eklenirse “se, sa” birleşik; eklenmediğinde “ise” biçiminde ayrı yazılır. Hepsi bu!

Alıntıladığı cümlelerin yazarlarına önerilerde bulunurken “kendince” doğru olanı yazmış. “Bana göre” demek olan öznel düşüncenin dil konusunda yeri var mıdır?

Kitaptaki Eksiklikler, Yazım ve Dil Yanlışları

  1. “…en akla yakın olanları…” (s.9)
    “…akla en yakın olanları…” olmalıydı.
  2. …zihnimizde “başka kimlerin edebî…” (s.17)
    Cümlelerde tırnak içine alınan cümleler büyük harfle başlar: …zihnimizde ”Başka kimlerin…
    Ayrıca “edebî” sözcüğündeki nispet î, i olarak yazılmış. TDK “edebî”, Dil Derneği “edebi” yazıyor.
  3. “Kız istemeye onsuz gidilmeyen…” (s.18)
    “Onsuza adıl demiş Alpay. Oysa “onsuz” bu cümlede adıldan türemiş zarftır artık. Belirtilmeliydi
  4. “… her zaman küçük A’yla başlıyor.” (s.33)
    “…her zaman küçük a’yla başlıyor.” yazılmalı.
  5. “Ayraç içindeki sözlerin büyük harfle yazılması gerekmiyor.” demiş Alpay. (s.35)
    Oysa tüm liselerde, ortaokullarda MEB kitaplarında parantez içi cümleyle başlıyorsa büyük harfle, değilse küçük harfle yazılır, der. Necmiye Alpay yine F.Hepçilingirler’den örnek cümle almış ve yanlış demiş.
    F.Çilingirler: “…’galat-ı meşhur’ (Ünlü… kullanılır) notu…” der. Alpay’sa “…’galat-ı meşhur’ (ünlü… kullanılır) notu…” yazarak yanlış yapmış, Çilingirler doğru kullanmış. Sonra parantez kapanmadan önce her iki örneğe de nokta konmalıydı.
  6. “Haydarpaşa Lisesi’nde, Milli Eğitim Bakanlığı’nın…” (s.54 ) TDK, kurum, kuruluş adlarını ayırmıyor. Haydarpaşa Lisesinde, Milli Eğitim Bakanlığının vs. Doğru bir karar mı? Elbette yanlış!
  7. “Kazdağı’nı elbette bitişik yazacağız Eskişehir, Şarköy gibi ama Süphan Dağı’nda yerine Sühphan dağı yazmanın sakıncası bulunmuyor. Dağı’nda biçiminde yazmamız yazıyı kılçıklandırıyor.” (s.54)
    Ne biçim ifadedir bu? Kılçıklandırmak, ne TDK’de ne de Dil Derneğinde var. Bunun yanı sıra yanlış bilgi de verilmiş. Tüm dağ, ova, ırmak, deniz adları büyük harfle yazılır ve kesme imiyle de ayrılır.
  8. “Ayraç içindeki sözlerin büyük harfle başlatılması gerekmiyor.” (s.55)
    Ayraç içindeki sözlerin büyük harfle başlatılması gerekiyor efendim.
  9. “Hiç büyük harf kullanmayan ya da cins adları vb. için büyük harf kullanan yazarlara da saygı duymada yarar var.” (s.55)
    Edebiyatta dilin bozulması, sözcüğün yapısının değiştirilmesi, küçük harf yerine büyük harf, büyük harf yerine küçük harf kullanılması nasıl ve neyle açıklanır? “Harfler arasında hiyerarşi olmaz.” demek neyi kanıtlar? Zaten çoğu konuda anlaşamayan dil kurumlarına bir de bu görüş eklenirse ortalık, tam bir arapsaçına dönmez mi? Otoriteye karşı çıkan İkinci Yeniler dilin otoritesine de karşı çıkmışlar, çok başka imge arayışlarına girmişler, okuyucuya yeni imgeler sunmak istemişlerdi. İmge önemli. İmge şiirin bel kemiğidir, diyen haklı ama bilmece de şiiri şiir yapmaz. Hele dildeki sapmalar, yapı bozukluğu şiiri hiç şiir yapmaz. Belki şaşırttığı için zihni açar, o kadar. Şiir farklı sanat, hem de çok farklı.
    Alpay, “Saygı duymada yarar var.” diyor. Saygı insana duyulur, fikirlere eğil, diyen İonna Kuçuradı çok haklıdır. Bu düşünceye neden saygı duyalım ki?
  10. İki edilgenlik ekinin eyleme gelmesini eleştiren Alpay şöyle bir not düşmüş: “Bir de o pantolonu deniyor. Benzine zam gelecekmiş deniyor.” cümlelerinde ‘deniyor’ eylemlerinin karıştırılacağı kuşkusu, ikincisinin ‘deniliyor’ biçiminde kullanılmasına yol açıyor olabilir.” diyerek ikinci bir edilgenlik ekinin kullanılmasını normalleştiriyor. (s.62)
    Biz, Türkçede sesteş sözcüklerle de konuşur yazarız ama karıştırmayız. Alpay, gereksiz yere endişeleniyor. Sesteş sözcüğün anlamı bağlamda ortaya çıkar. İlahi Alpay!
  11. “… ‘hayvanat bahçesi’ deyimi…” (s. 64)
    “Hayvanat bahçesi” deyim mi?
  12. “Düzeltme (şapka) işaretinin iki ayrı etkisi var:” (s.78)
    Düzeltme işaretine bir şapka işareti demek dil çalışması yapan birine yakışıyor mu?
  13. “Mahalle eski muhtarı” (s. 86)
    Necmiye Alpay, belirtisiz ad tamlamalarının arasına sıfat gelmeyeceğini belirterek tamlamanın doğru biçimini “eski köy muhtarı”nı yazmış. Alpay, bu tamlamaya “belirtisiz zincirleme tamlama” diyor. Doğrusu başına sıfat almış belirtisiz ad tamlamasıdır, belirtisiz zincirleme tamlama değil.
  14. “ev sahibi” (s.86)
    Bu tamlama için şunları yazmış Alpay: “Ayrı yazıldığında ‘Sahibi olduğu bir evi var.” anlamına geliyor. ‘Ev sahibi olabilmek için çok uğraştı.’ örneğindeki gibi. Birleşik yazıldığında ise belirli bir evin sahibinden söz edilmektedir: ‘Evsahibi, kirayı artırmak istiyordu.”
    “Ev sahibi” hiçbir yerde bitişik yazılmıyor, bu bir. Ayrı ya da birleşik yazıldığında anlam eksilmesi ya da yanlış anlama olmuyor, bu iki. Cümlenin söylenişinden zaten “ev sahibi olmak istediği” ya da “evin sahibi olduğu” anlaşılır bu üç. Alpay, bunu bilmiyor mu?
  15. “fitne fücur) (s. 90)
    Alpay, “Yazım Kılavuzu”nda “fitne ficur” biçiminde yazıldığını, bunun bir dizgi yanlışı olduğunu, önceki baskılarda ve “Türkçe Sözlük“te ‘fitne fücur’ olarak yazıldığını belirtir.
    TDK’de, Dil Derneğinde, Türkçe sözlükte zaten doğrusu yazılmış. Necmiye Alpay’ın gözünden kaçmış.
  16. “gerçek” (s.96)
    Bu sözcüğün “doğru, sahih, sahici, hakiki, reel, asıl” gibi sözcükleri karşıladığından bahseder yazar. Daha sonra da şunları yazar:
    “Dili yoksullaştırmamak ve ne dediğimizi birazcık daha belirginleştirmek istiyorsak yerine göre diğer sözcükleri de devreye sokmakta yara var.”
    Dili zenginleştirmenin yol Arapça “sahih, sahici, hakiki, asıl”; Fransızca “reel” kullanmaktan mı geçiyor? Pes!
  17. “gidişat (s. 98)
    Alpay, bu sözcüğe dokunmadan geçip gitmiş. Yapısının yanlışlığından, Arapça çoğul eki alamayacağından söz etmemiş.
  18. “hüsnükuruntu” (s. 114)
    Yazar, bu Türkçenin ve Arapçanın birleşmesiyle oluşan sözcüğün yanlışlığına bir şey dememiş. Arapça bir sözcükle Türkçe bir sözcük birleşmez oysa.
  19. “ilgili” (s.121)
    “İlgili” sözcüğü, belirteç işlevinde ve eylemlerden önce kullanıldığında “ilgili olarak” denmediğinde anlamda boşluk doğuyor, diyor yazar.
    “Rusell’la ilgili hatırladığım en güzel olaylardan biri de…” diyerek sorunlu örnek vermiş. Önerisi şu:
    Rusell’la ilgili olarak hatırladığım en güzel olaylardan biri de…”
    Birinci cümlede anlam boşluğu yok.
  20. “ise” (s.126)
    Yazar “ise”ye “Ayrı da bitişik de yazılır. Kuralı yok.” demiş haklı olarak. Bitiş de ayrı da yazılıyor çünkü. Ama “Doğru olabilir.” deyip verdiği örnekler çok anlamsız. Okuyunca anlayacaksınız.
  21. Kesme işareti (s.143)
    “Günümüzde görülen bir eğilim, ek alınca yazılışları aynı olduğundan anlamları karışabilecek sözcükleri eklerinden kesme işareti ile ayırmak: soru’nun, sorun’un vb.”
    Bu kural, Dil Derneğinde en az 30 yıldır geçerli, yeni değil.
  22. “mezbele” (s. 166)
    “Mezbelelik ile karıştırılıyor. ‘Mezbelelik’ sözcüğü, ‘mezbele oluş’ anlamına gelir.” demiş Necmiye Alpay. Ömer Asım Aksoy’sa farklı anlatıyor hem de sözcüğün etimolojisini vererek. “Mezbelelik” Türkçe karşılığı da “çöplülük” demek, çöplük demek değil. Aksoy, sözcüğün nasıl yanlış kullanıldığına dikkat çeker.
  23. Sayfa “178”de tırnak içindeki cümleyi yine küçük harfle başlatmış.
  24. Nokta (s. 180)
    “Kanımca yalnızca asıl cümlenin sonuna konmalı. İçlerindeki nokta, okumada tökezleme yaratabiliyor. Alıntının sona erdiğini nasıl olsa tırnak bildiriyor ve nasıl olsa alıntıyı istediğimiz yerde kesebiliyoruz.”
    Alpay, cümle içinde tırnak içine alınmış bir cümle varsa bu iç cümlenin sonuna nokta koymamakta kararlı. Nedenini basite indirgeyerek açıklıyor. Oysa o da bir cümledir, sonuna noktası konur. Bazı yazarlar koymuyor, diyor. Yazarlar, noktalama işaretlerini doğru dürüst bilmiyorlar ki koysunlar.
  25. “Bunun nedeni Türkçe’de…” (s. 185)
    “Bunun nedeni Türkçede…” olmalı. Yapım eki alan özel adlar kesme işaretiyle ayrılmaz.
  26. “özbeöz” (s. 190)
    “Özbeöz” sözcüğündeki yanlışlığı görmeden geçip gitmiş Alpay yine. Farsça, Arapça sözcükler yinelendiğinde ikinci sözcüğün başına Farsça bir ek olan “be” getirilir: “dembedem” sözcüğünde olduğu gibi. Yanlış olan da bu ekin yinelenen Türkçe sözcüklerin arasına getirilmesidir. Türkçe sözcüklerin arasına bu ek getirilmez, diyen Ömer Asım Aksoy, yerden göğe kadar haklı değil mi?
    Bu yanlışlığı TDK de Dil Derneği de kabullenmiş. Alpay, en azından “Bu kullanım yanlıştır ama yaygınlaştığı için (galatımeşhur) yanlışlığına önem verilmeden kullanılıyor. Daha doğrusu yanlışlığı gören yok.” diye bir açıklama yapmalıydı.
    Dembedem denir, saatbesaat denir ama katbekat, özbeöz denmez.
  27. “peşinen” (s. 194
    “Farsça “peşinen” sözcüğüne Arapça “tenvin” eki at’ın getirilemeyeceğini bilmiyor Alpay. Farçsa sözcüğe Arapça ek getirilmesi yanlıştır oysa.
  28. “umut etmek” (s.243)
    Burada gereksiz yardımcı eylem (etmek) kullanılmış. Ummak varken umut etmek, etkilemek varken etki etmek, kuşkulanmak varken kuşku etmek denmez.
  29. Necmiye Alpay “nedeni olmak”ı almış kılavuzuna ama “neden olmak”ı almamış. Türkçe sorunları üzerine yazılan bir kitaba “neden olmak” mutlaka alınmalıydı. “Sebep olmak”ın karşılığının “neden olmak” olmadığı belirtilmeliydi “yol açtı” varken.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.