Yörüngede / Samantha Harvey

Orbital

Samantha Harvey’in orijinali 2023 yılında çıkan Yörüngede romanı Türkçe olarak 1 Mart 2025’te Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Püren Özgören’in çevirdiği Yörüngede romanının editörü Başak Güntekin, görsel yönetmeni Birol Bayram. Düzelti Mustafa Aydın’a, son Okuma ise Barış Gönülşen’e ait.

Samantha Harvey’in Orbital (Türkçesi Yörüngede) romanı aynı zamanda 2024 yılı Booker Ödülünün de sahibi. Kitabın Türkçe yayımlandığı duyurulunca hemen sipariş etmiştim, okumaya yeni fırsat bulabildim. İsterseniz kapaktan başlayalım.

İş Bankası, hikâye hakkında ilk ipucunu veren, kitabın orijinal kapağını kullanmış. Kapak yazıları İngilizce baskı ile aynı. Ön kapakta bir veya birkaç sözcükten oluşan övgüler var. Sarah Moss “Harika” demiş mesela. Max Porter ise “Büyüleyici” sözcüğünü tercih etmiş. Observer, üç sözcüklük -diğerlerine göre oldukça detaylı- bir değerlendirmede bulunmuş: “Sıradışı bir başarı”. Kapaktan öğrendiğimiz kadarıyla roman nedeniyle Financial Times’ın gözü kamaşırken Sunday Times’ın da başı dönmüş.

Ben bu iki üç sözcükten oluşan pazarlama numaralarını çok itici buluyorum. Elbette yorumlar yazılabilir ancak bunlar da “On numara”, “Vay anasını” türünde olmamalı. Eğer Salman Rüşdi bir kitap için “Bu kitabı okuyun” derse bu benim için önemli bir bilgi olabilir ama bu türden ısmarlama övgüler tam tersi itici oluyor.

Kitabın çevirisi güzel, Püren Özgören, şiirsel bir dili Türkçeye aktarabilmiş. Benim kitabın şiirselliği ile ilgili olumsuz düşüncelerim ise çeviri kaynaklı değil. Orijinali elimde olmasa da çevirmenin hem özgün metne sadık kaldığını hem de yazarın anadilindeki şiirselliğin Türkçe baskıda yitirilmediğini düşünüyorum.

Yörüngede altı farklı ülkeden uzaygemisine binmiş altı astronotun Dünya’nın yörüngesindeki 24 saatlik gözlemlerini anlatıyor. Kitabın başında uzaygemisinin yörüngedeki rotası yer alıyor. Bir günde 16 kez gün batıyor ve altı astronot uzak bir mesafeden Dünya’yı izliyorlar. Kitabın başında yer alan haritadaki izlerden uzaygemisindekilerin sırayla Dünya’nın neresini gözlemlediklerini görebiliyoruz.

Ben kitabı okurken şu hisse kapıldım. Sanki yazar bu gözlemleri bir videodan izlemiş ve bunu edebi bir dille romana aktarmış. Bir liste halinde uzayan görüntü betimlemeleri -ne kadar şiirsel olsalar da- bir süre sonra insan zihninde bir video altyazısına dönüşüyor. Daha sonra bir mülakatında yazarın uzaydan 24 saat Dünya’yı çeken kameraları uzun uzun izlediğini öğrendim. Elbette bunda hiçbir sorun yok, tam tersine iyi çalışılmış bir altyapı olduğunu gösteriyor. Buradaki sorun ise şu: Bu altyapının üstüne inşa edilmiş bir roman olmaması. Daha doğrusu romanın bu altyapıdan ibaret olması. Bir ressamın natürmort (ölü doğa) tablosunu düşünün. İyi bir natürmort tabloyu sadece teknik açıdan iyi bir çizim olarak tanımlayamayız. Resimdeki nesne ister bir vazo isterse bir meyve olsun biz o resimde gene de çağın duygularını, yaşamı, ölümü aşkı ararız. Samantha Harvey’in tablosunda ise bunlar eksik. Romanın bir hikâyesi yok. Romandaki ana karakterler, ancak bir filmdeki figüranlar kadar öne çıkabiliyorlar. 160 sayfalık romandan geriye bir videonun edebi transkriptiyle aralara serpiştirilmiş bazı tarihsel sorgulamalarla felsefi çıkarımlar kalıyor.

Samantha Harvey’den günümüzün Virginia Woolf’u diye söz edildiğine birkaç yerde rastladım. Kitap hakkındaki eleştirileri okursanız Yörüngede ile Woolf’un Dalgalar romanının bir arada anıldığını görebilirsiniz. Kendisine bu konu sorulduğunda yazar Orbital‘ı yazarken The Waves’e benzetmeye çalışmadığını ancak seslerin yüzeyde yarattığı dalgalara baktığında iki kitap arasında bazı benzerlikler gördüğünü söylüyor. Bu benzerliklerin bilinçli olmadığını anlatıyor. Ben ikisini de okumuş biri olarak söyleyebilirim ki yazarın içi rahat olsun, iki kitap arasında hiçbir benzerlik yok. Woolf’un Dalgalar’ı ile Harvey’in Yörüngede’si iki ayrı dünyaya ait. Bilinç akışı tekniğini kullanıyorlar diye iki yazarı aynı sepete koyamayız. Woolf’ün bilinci bir dere gibi kendi eğimiyle akıyor, Samantha Harvey’inki ise motor gücüyle tersine akmaya zorlanan bir yapay su birikintisi gibi.

Yörüngede zorlanarak ilerliyor. Sık sık yazarın söyleyeceği şey bitmiş hissine kapılıyorsunuz. Bir söyleşisinde kitabı pandemi öncesinde yazmaya başladığını sonra yarım bıraktığını anlatıyor Samantha Harvey. Yörüngede 2020’de pandemi sırasında tamamlanmış. Akıp giden bir roman değil, ıkına sıkına, zorla yazılmış bir metin gibi.

Romanda bitmek bilmeyen tekrarlar, yorucu söz oyunları ve klişe sözlerden geçilmiyor. Yorucu söz oyunlarına birkaç örnek:

  • “…onlar kenarı olmayan kenarına doğru ağır ağır ilerlerken,”
  • “Ve zamanla, evrenin yan çizgilerinde durmakla kalmadığımızı, bunun zaten yan çizgilerden oluşan bir evren olduğunu,”
  • “Endişeyle karışık coşku, onunla karışık haset ve onunla karışık gurur duydular ve hepsinin sonu gerisingeri coşkuya vardı.”
  • Sakin ve istikrarlı, sakin ve istikrarlı. (Sanırım birinciyi anlamayanlar için tekrar edilmiş. Üç kere tekrarlansa daha da garanti olurdu.)
  • “Salt tanık olmakla kalmayan, tanık olduğu şeye âşık olan bir hayvan bu.”
  • Shaun yemeyi bırakıyor, çatalını havada süzülmeye bırakıyor, sonra yakalıyor, süzülmeye bırakıyor, sonra yine yakalıyor.”
  • “Neyi takmakla, onarmakla görevlendirildiysen, onu takıyor, onarıyorsun;”
  • “Şu ana kadar deneyimlediğin hiçbir şey yeryüzünden bu kadar uzakta deneyimlenmedi; deneyimlemek üzere olduğun hiçbir şey de henüz tam anlamıyla bilinmiyor.”
  • “her halükârda özgür kalmakla ya da özgür olmakla ilintili rüyalar. Rüyalarında görmüş oldukları, hâlâ da gördükleri o uçuşlar,”
  • “Dışarıya baktığında da, varsa eğer, klostrofobin bir anda agorafobiye dönüşüyor ya da aynı anda her ikisine birden kapılıyorsun.”
  • “hiç dokunmadan birbirine dokunduklarına”
  • “Buradaki altı kişi bu hayal kuruyor da olabilir kurmuyor da;”
  • “…rüyanda bir rüyadan uyanmış gibi”
  • “Şimdi, komşu yıldızlar ve gezegenler görünmediğinden, öyle kimsesiz ve kırılgan ki. Öte yandan, aynı zamanda kırılganlığın tam tersi o.”

Şimdi bir de Virginia Woolf’un Dalgalar’ını anımsayalım:

“Bu sırada gölgeler uzadı kumsalda, karanlık derinleşti. Kömür karası potin, derin maviden bir havuza dönüştü. Kayalar katılıklarını yitirdi. Eski teknenin çevresinde duran su, içine midyeler batırılmış gibi karanlıktı. Kurşun rengine dönüşmüştü köpük, oraya buraya inciden ak bir parıltı bıraktı, dumanlı kumun üzerinde.”

Kitaptaki bazı bölümler için “Mühendis Dili ve Edebiyatı” desem herhalde yanlış olmaz: “Güneş’in parçacık bulutları kabarıyor, alevler fışkırıyor ve tam sekiz dakika içinde hızla Dünya’ya doğru savruluyorlar, enerji nabız gibi atıyor, infilak ediyor; devasa bir füzyon ve gazap topu bu.”

Teknolojinin yanı sıra beylik sözleri seviyor ve klişelerden zevk alıyorsanız Yörüngede romanında sizi doyuracak malzeme var. Birkaç örnek:

  • “Samanyolu saten göğe sıkılmış bir tabanca kurşununun dumanlı barut izi.”
  • “Bir kıta daha kayıp gitti, sıra yine, saydam bir dul duvağından farksız, yıldız-çarpmış bir başka gecede.”

Bazı yerlerde orijinal metindeki şiirsellik hevesine bir de ağdalı bir çeviri ekleniyor ve ortaya “Ağırlıksız bir kafa karışıklığı ve mutat bir huşuyla” gibi sözler çıkıyor.

Bilimkurgu okumayı sevenler belki benim gördüklerimden fazlasını bulabilirler romanda. Belki uzaydan Dünya’yı izlerken “şu ülke geçti sıra bunda gibilerinden” paragraflar süren listeleri de ilginç bulabilirler. Ben bir türlü kitabın havasına kaptıramadım kendimi.

Hemingway’in Yaşlı Adam ve Denizi’nde “İnsanoğlu yenilmek için yaratılmadı.” diye ünlü bir cümle vardır. Harvey’de de bir benzeri var: “İnsanoğlu yerinde saymak için yaratılmadı.” Yörüngede romanında iyi araştırılmış bir uzay teknolojisi, üzerinde çalışılmış bir bilinç akışı ve hikâyeye eklenmiş dünya tarihine karşın edebi anlamda yerinde sayan bir şey var. Yazım tekniğinden kitabın pazarlamasına kadar her şey çok iyi planlanmış olsa da yazarın içten gelen o sahici sesi eksik. Eğer bu tür bilimsel kurgulara ilgi duyuyorsanız kitaptaki bazı güzel bölümler için Yörünge gene de okumaya değer.


Kitaptaki Yazım Hataları

  1. “Ehlileşmemiş uzay bir panter” (Sayfa 7): Bu tamlama anlaşılamıyor. Ehlileşmemiş uzayda bir panter mi yoksa ehlileşmemiş bir uzay panteri mi anlatılıyor belli değil? Elbette gelecek yanıtı biliyorum: “Her şeyi anlamak zorunda değiliz. Sanat, imge vs”. Ancak bunu söyleyebilmek için cümlede şiirsel bir ifade olması gerek. Böyle bir şiirsellik de yok.
  2. “Mürettebata, Çekebildiğiniz kadar fotoğraf çekin, dendi.” (Sayfa 31): Bilerek böyle kullanılmış ancak amacını anlamak pek olası değil. Tırnak işareti kullanmama özgürlüğü sanırım. Zaten cümlenin gelişinden ve böyle cümle ortasında büyük harfle başlamasından herkes anlar bu sözün başkasına ait olduğunu diye düşünülmüş olabilir. Aynı kullanım sayfa 159’da da karşımıza çıkıyor: “… nekahet dönemindeki dünyamız olan soluk mavi noktaya bakacak ve, Anımsıyor musun? diyeceğiz.
  3. “… umutsuzca düşük rakımlı bir adadasın” (Sayfa 48): Bir tayfun yaklaşıyor ve ada sular altında kalabilir. “Umutsuzca” yerine “ne yazık ki”, “şansa bak ki”, “talihsizce” olsa daha iyi. Bu haliyle “sen düşük rakımlı bir adada umudunu yitirmiş bir durumdasın” gibi bir anlam çıkıyor.
  4. “Bir an buradayken bir an sonra, yetmiş saniyede yok olmaları beni dehşete düşürmüştü.” (Sayfa 59): “An” dediğimizde çok kısa ancak belirsiz bir süreden söz ediyoruz. Hadi zorlasanız belki birkaç saniye olabilir ancak yetmiş saniye değil. Bu şekilde bir kullanım “an” sözcüğünün anlamına uygun olmamış.
  5. “… dışarıda güneş kesik kesik fasılalarla doğup batarken…” (Sayfa 68): Fasıla zaten “kesik kesik” anlamını içeriyor. “Kesik kesik fasılalar” kulak tırmalıyor.
  6. “Döngülenen hava durumu” (Sayfa 69): “Hava durumu döngüsü”nü ifade ederken “döngülenen” sözcüğü kulağa iyi gelmiyor. Döngü zaten bir fiilden türeyip ad olmuş, onu “döngülenmek” şeklinde yeniden fiile dönüştürmek gereksiz. “Döngü halinde hareket eden”, “döngüsel”, “dönen”, “yinelenen” olabilirmiş.
  7. “…eğitim tesislerinde kalarak, iki eğitim kursu arasında…” (Sayfa 77): Kurs sözcüğü zaten eğitim anlamını içinde taşıyor ayrıca “eğitim kursu” demeye gerek yok.
  8. “Bir vurmalının hızla, soluksuzca dövülüşü gibi” (Sayfa 107): Başka dillerde vurmalı çalgıya vurmak ile birisini dövmek için aynı fiil kullanılıyor olabilir ancak biz Tükçede davulu dövmeyiz, davula vururuz.
  9. “Bırakın o altın diski çalmanın bir yolunu bulmayı…” (Sayfa 107): Burada disk olarak söz edilen şey bir plak. “Altın disk” değil “altın plak” olmalı.
  10. “Uzayda ihtiyaç duyacağın son şey, hastalanmak.” (Sayfa 113): Bu şekilde çevrildiğine göre orijinali de böyle olmalı. İngilizcesini bilmiyorum ama Türkçede ne şiirsel ne de kulağa hoş geliyor. “İsteyeceğin son şey” olsa daha iyi olabilirmiş.
  11. “Aşırı kullanılmış damarlarından şırıngaları kendi elleriyle çekiyorlar.” (Sayfa 117): Elbette ne demek istediği anlaşılıyor ancak “aşırı kullanılmış damarlar” daha güzel ifade edilebilirdi.
  12. “… olanca şevkini yitirmek” (Sayfa 122): Yanlış değil ama “tüm şevkini yitirmek” daha güzel değil mi?
  13. “Çok – absürddü,” (Sayfa 123): Absürttü olmalı.
  14. “…sadece alacağın bir sonraki nefesi düşünebiliyorsun ki o da çok fazla oksijen kullanmamak için sığ bir soluk olmalı,” (Sayfa 125): Aynı cümle içinde “nefes” ve “soluk” gibi farklı kökene sahip eşanlamlı sözcükleri bir arada kullanmak dili zenginleştirmiyor tam tersi savruk bir görüntü yaratıyor.
  15. “Karın böyle eften püften gevezeliklere çok mu düşkündür? diye soruyor Pietro. Shaun yanıtlıyor: “Hem de nasıl, ara vermeksizin.” (Sayfa 126): Soruda düşkün olup olmadığı soruluyor. Yanıt ise gevezelikle ilgili. Karısının ara vermeksizin konuştuğu ima edilse de soru yanıt içerisinde oluşan anlam, karısının gevezeliğe ara vermeksizin düşkün olduğu yönünde.
  16. “Dünya dahilinde sınırların tamamı keşfedildi ve yağmalandı çünkü.” (Sayfa 130): “Dünyadaki sınırların tümü keşfedildi?” daha iyi değil mi?
  17. “İçinde ters ve düz taklalar atıyorlar, çünkü bazen, yeryüzünün etrafında sürekli düşer, daima düşerken yapılacak tek şey bu.” (Sayfa 132): Düşen ne?
  18. “…onlardan boşalan mevkie alan açıldı.” (Sayfa 136): Mevki Arapça kökenli olup mevkisi yerine mevkii yazılabilir ancak “mevkiye” yerine “mevkie” olmaz. Bazı istisnaları yanlış bir kural haline getirirsek Türkçenin bütünlüğü bozulur. Bu yaklaşıma göre örneğin “Camie gittim.” mi diyeceğiz? Dil Derneği sözlüğünde sözcüğün -i hali “mevkii” olarak geçmesine karşın örneklerden biri şöyle: “Vapura bindiğimizde lüks mevkiye oturuyoruz.” -Füruzan.
  19. “Aranıyor – karada meskûn yaşam formları, boşa zaman harcamayan, üretken canlılar başvurabilir.” (Sayfa 136): Meskûn “insan oturan” demek. “Meskûn”dan sonra bir yerleşim adı gelmeli, meskûn mahal gibi. Burada ise “karada yaşayan”, “karayı mesken tutmuş”, karada ikamet eden” olabilirdi.
  20. “Aşağıdaki şimşek çakımları ağır..” (Sayfa 147): “Çakım” zaten “şimşek” anlamına geliyor. Bu nedenle “şimşek çakımı” “şimşek şimşeği” gibi anlamsız bir ifade.
  21. “Rusya’da kuşluk vakti başlıyor” (Sayfa 154): “Başlıyor” gereksiz.
Burak Kaya hakkında 143 makale
Müzisyen, yazar.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.