Kırılmalar -I-

Kırılmalar -I-

İnsan, sadece ihanete, dostun ağır sözüne, sevilenin vefasızlığına incinmez. İyiliğe de incinir, insana yaraşan ya da yaraşmayan bir duruma da kırılırız. Hayatın bir yerinde, bir şeylerimizi kaybederiz. Bakarsınız bir gün, o bir şeyler karşımıza çıkıverir. Vicdan kırılır, gözümüze bir şey kaçar.

Maden faciasında üstü başı kömür karası olan madenciyi, görevliler sedyeye yatırmak ister:

“Üstüm çok pis, sedye kirlenir” der madenci utanarak.

Bu cevap karşısında görevliler de izleyenler de şaşırır. Şaşkınlığın nedeni ne kadar kirlendiğimizi fark etmemizdir aslında. Bir ak bulut kadar temiz olan madencinin masumiyetidir inciten. Dağ olduğumuzu sanırız. Bir ufak bir söz, unutulmuş bir insanlık hali dağımızı yıkar atar. Dağımız talan olur. İnleyerek yıkılırız. İncelik de kırar. Ahmet Erhan sorar:

“Hiç kendine çarptığın oldu mu?” Evet, ben, o madencinin insanlığıyla kendime çarptım.

Annesi ölen genç, teyzesinin evinde kahvaltı yapmaktadır. Kahvaltıda patates kızarması da vardır. Gözleri kuyular kadar sessiz olan genç, patatesini bitirir. Canı, ikinci bir patates tabağı daha ister ama susar. Neden mi? “Utandım. Hem biliyor musunuz, annemin öldüğünü teyzemden bir tabak daha patates kızartması istemeye utanınca anladım.” der. Gencin gözleri de sözleri de ince… Bazen dert değil, bir ince söz yıkar insanı. Ne zaman patates kızartması gelse önüme acı da gelir. Kuyular kadar sessiz ağırlık… O gün dağlar, bir of demeden yıkıldı. O gün kendime çarpıldım. Gencin sessiz ağıtına, kimsesizliğine incindim.

Sosyal bir deneyde insanların merhamet derecesini ölçmeye çalışan genç, ucuz bir lokantada karınları doyuran iki gence “Memleketten geldim, paramı da çaldırdım, karnım aç.” der. Sakallı olan genç, elini cebine atıp ne kadar parası olduğuna bakar. Parasının bir tabak ısmarlamaya yettiğini anlayınca sevinir. Gidip dolu bir tabak ve meyve suyu alır gelir, elindekileri konuğuna uzatır:

– Senin kalacak yerin de yoktur şimdi, der.

– Yok, der sosyal medyaya merhameti örnekleyen genç.

– Yemek senden, yatacak yer de benden olsun. Anam misafir sever, der diğer genç de.

İnsan, yıkılmam sanır. İki delikanlının yiğit inceliği yıkar oysa. “Gözüme bir şey kaçtı.” denir sonra da. Göze kaçan şey iyiliktir, inceliktir. O gün benim de gözüme acı kaçtı. Dağlar yerinden oynadı. O iki yoksul gencin insanlığı bir avuç köz attı içime. İncelik de yakarmış.

Sokak şarkıcısı esmer delikanlı, hem çalıyor hem söylüyordu. Duyarsız bir kalabalık, akıp geçiyordu önünden. Ne dinleyen ne de tempo tutan ne de okul harçlığını çıkarmak için önündeki kutuya para atan vardı. Martılar, genci duyup çatılara kondu. Kendileriyle dalaş içinde olan kargalar, tünedi yanlarına. Kavga etmeden dinlediler delikanlıyı. Lavanta satan genç bir Çingene kız, gencin önüne geçip hem söylemeye hem oynamaya başladı birden. Daha sonra da para kutusunu alıp geçenlerin önünü keserek kutuya para atmalarını istedi. Kutu dolunca Çingene, kutuyu gence uzattı. Yerdeki lavanta sepetini alıp kalabalığa karıştı sonra. Genç, elinde para kutusuyla donup kaldı. Gözüne bir şey kaçtı. O yıkılası dağlar tekrar sarsıldı, depremler oldu. Çingene, Haydar Ergülen’in sözünü tuttu: “Marifet kırılanı onarmaktır.” Kimse, incelikler kırmaz demesin. Unutulan incelikler de kırar. Kırmıyorsa neden gözüme bir şey kaçıyor? O gün dağım yine yıkıldı. Ah, bu incelikler! Ah, Çingene inceliği!

Sabahın er saati… Sırtımı kavağın gövdesine dayayıp kahve içerken Ziya Osman Saba’nın dostu Cahit Sıtkı Tarancı’nın ölümü üzerine yazdığı “Düşümde” şiirini okudum:

Düşümde gördüm Cahit’i

Cahit bu, dayanamadı, boynuma atıldı
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara
O, düşümde ağladı
Bense uyandıktan sonra…

Niye böyle yazdın Z.O.Saba? Kahvem elimde buz oldu. Çinliler “Güzel bir söz, insanı üç kış ısıtırmış.” der. İki dostun ağlaması, beni üç kış üşütür. Tam üç kış… Bu polenler, tozlar da… Gözüme bir şey kaçtı. Eksildim, “Gönül derin küser.” diyor Murathan Mungan.

Böyle işte!

Kabalıklar farklı, incelikler farklı kırıyor.

Amma velakin… Ez cümle ha söyle de söyle!

1 Comment

  1. “Hafif acılar konuşur ama derin acılar dilsizdir.”
    Seneca
    Gönül tellerimizi titreten duygulara tercüman olmuşsun
    yine sevgili Numan. Acı çekilmeden insan olunmaz.
    Erhan Karakahya

Comments are closed.