Mümtaz Hoca öldü. Bir değer ama çok büyük değeri yitip gitti. Bir bilge, evrensel doğruları olan bir beyin yok oldu. Hastaydı. Kendini bilmeden, hastalığını bilmeden, kendini tanımadan… Vah ki ne vah!
Sanki adalet adına hiç konuşmamış gibi… Sanki insan hakları, sanki hak ve hukuk konularında hiç mücadele vermemiş gibi… Sanki hapishaneye hiç düşmemiş gibi…
Mümtaz Hoca öldü.
Büyük bir değer… Duruşuyla, yaşamı sorgulamasıyla, mahcup bir öğrencisine sınav kâğıtlarını iliştirmesi için yakasında toplu iğne çıkarıp veren bir incelikti. İnsan olmayı, nasıl insan olunurun dersini veren… Siyasal Bilimler Fakültesi’nin ışığıydı. Mülkiyenin onuru…
Sanki talana hiç karşı gelmemiş gibi… Sanki binlerce değerli öğrenci yetiştirmemiş gibi… Sanki zor konuları, masal anlatır gibi kolaylaştırmamış gibi… Sanki Sokrates, sanki Platon, sanki İbni Haldun ders anlatıyormuş gibi… Sanki ders anlatmıyor; Hayyam, rubailer okuyor gibi…
Dersine giren bir öğrenci, dersinden mutlaka farklılaşarak çıkardı. Estetik ve sanat dersi almışçasına hazza doyarak, büyülenerek çıkardı hem de. Çünkü Mümtaz Hoca, sadece ders anlatmaz, anlattıklarını şiirleştirir, üstelik hayatı da öğretirdi. Sormayı, sorgulamayı da… Doğruya başka türlü bakmayı da…
Sanki hocaların hocası olmamış gibi… Sanki iftiraya hiç uğramamış gibi… Sanki yalanı değil, doğruyu söylediği için hapsedilmemiş gibi… Sanki özelleştirilmeye hiç karşı gelmemiş, yağmaya dur dememiş gibi… Sanki evine hiç bomba atılmamış gibi…
Hocaların hocası öldü.
Eldeyken kıymetini bilebildik mi Mümtaz Hoca? Bilemedik mi? Vah ki ne vah!
Sonraları uzaklara baktın durdun. Çok uzaklara, ama çok uzaklara… Kendini bilmeden mi baktın sahi? Ne gördün de baktın durdun Mümtaz Hoca’m? Ne gördün, neden hiç konuşmadın, neden sustun son zamanlarda? Sen ki her şeyin yorumunu yapar, açıklık getirirdin. Alzaymır sana ne eyler? Sen neden bu derde düştün?
Mümtaz Soysal öldü. Hocaların hocası, Mülkiye’nin onuru…
Herkes gider mi yasına, bilmem. Ama kuşların gideceği kesin. Kimse gitmezse bile yasına, kuşlar gidecekmiş. Ankara’nın güvercinleri, hazırlık yapmış yasına gitmeye. İstanbul’un martıları, Mümtaz Hoca’nın yasına gitmeye sözleşmişler. Hüthütler, al yeşil pembe turnalar, yeşilbaşlı gövel ördekler… Serçeler, kargalar, turaçlar… Hepsi… Kimse gitmezse bile kuşlar gidecek yasına.
Mümtaz Hoca’m eğer bir gün, o öğrencinizi görürseniz toplu iğnenizi sorun. Olur mu? O, sizin verdiğiniz toplu iğneyi hep saklamıştı çünkü. Bir karanfil gibi, bir gül gibi saklamıştı. Onu görürseniz gözlerinden öpün Mümtaz Hoca’m, ne olur!
Mümtaz Soysal öldü.
Amma velakin ezcümle… Ha söyle de söyle!
Yeri doldurulamayacak bir hukuk adamıydı. O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler bir bir. Hakka yürüyüşünde melekler yoldaşın olsun. Güle güle güzel insan.
Erhan Karakahya