Yüzyılları aşıp gelmek, her sanatçıya özgü değil. Kimi yılda, kimi yüzyılda kimi de yüzyıllarda yaşar. Sanatçı olmak kolay değil. Hiç değil. Sanatçıyı sanatçı yapan değerleri, sorumluluğu vardır: hayata, insanlığa, yaşadığı çağa ve topluma duyduğu sorumluluk… Tepkileri… Onu, bunlar hazırlar. Yüzyıllar ya da hiç…
Beethoven… Tüm çağların büyükleri arasında işte… Sanatıyla olduğu kadar dik duruşunun da bunda katkısı var. Ölümünden iki yüzyıl geçmesine karşın yapıtlarıyla hâlâ heyecanlandırıyor, hâlâ etkiliyor. Olaylara, hayata karşı dik, kişilikli…
Fransız Devrimi’nin getirdiği ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ kavramları, onun hep önemsediği değerlerdi. Kahramanlık Senfonisi’ni, cumhuriyet yanlısı sandığı Napolyon’a adamak ister. Ama Napolyon’un daha sonraları kendini imparator ilan etmesi karşısında bu fikrinde vazgeçer. Saygıyı da adamayı da imparatorlara yakıştırmaz çünkü.
Oysa Heidegger, Nazi döneminde Hitler’in safında yer alır. Onun borazanını çalar. Daha sonraları bu borazan, onun ayıbını çalacaktır. Lekelidir artık. Yüzyılı yok artık. Felsefesine ihanet edenin bekası olmaz çünkü.
Jean Paul Sarte, çağının tanığı, politik tavırları olan bir sanatçıydı. Hem çağının tanığı hem de yaşadığı topluma ve dünyaya sorumluluğu olan, vicdanlı bir entelektüel… Nobel Edebiyat Ödülü’nü elinin tersiye iten bir entelektüel… Parayı verenin emir vereceğini de bilen biri. Bu nedenle sırtını resmi bir desteğe dayamadı. Cezayirlilerin ayaklanmasında ülkesi Fransa’ya karşı tavır alan vicdanı, Vietnam’a karşı Amerika’yı suçlayan sorumluluk bilinci, elbette onu yapıtlarıyla beraber yüzyıllara taşıyacaktır. Sartre, dünyayı, salt kendi gözleriyle görmedi ki. O, sorumluluk bilinciyle diğer insanların gözüyle de baktı dünyaya.
Oysa Levinans ne yapar? Levinans, Nazilerin yanında yer aldığı için Heidegger’e serzenişte bulunur, onu haklı olarak suçlar:
– Yaptıklarını unutmayacağız, der.
Bir gazeteci, yakın geçmişte Levinans’a, İsraillilerin Filistinlilere uyguladığı zulmü anımsatınca bu kez:
– O başka, der.
Yani Nazilerin yaptığı zulüm nahak, İsrail zulmü hak… Öyle mi Levinans?
Levinans gibilerin sanatı ya da düşünür yanı değilse bile lekeleri yüzyılları aşacağa benziyor. Oysa lekeli olmak, ne ağır bir utançtır. Ne murdardır. Leke!..
Hülya Koçyiğit’e “Sanatta baskı var mıdır?” dediklerinde yanıtı nettir:
– Ne baskısı, bilakis Türkiye’de herkes fazla özgür.
Oysa Ayşen Gruda:
– Sevgili Hülya, daha ne yapsınlar pardon, kamçıyla mı dövsünler bizi? Hülya hanım, bu hülyalardan bir an evvel uyansın, der.
Sanatçının sanatı kadar söylemleri de onu yüzyıllara taşınmasında etkilidir. Duyumsaması, algılaması, herkesten çok görebilmesi…
Ayşen Gruda öldü. Bir değer yitip gitti. Dahası bir dönemin değerleri gidiyor. Ölüm ne zalim bir gerçek…
Ayşen Gruda, büyük oyuncu… Sanatı, yüzyılları aşar mı, bilmiyorum. Ama kamçılı yanıtı yüzyılları aşacaktır. Bunu biliyorum.
Sanatçının sanatı kadar sorumluluğu, ahlaki, estetik söylemleri de onu değerli kılıyorsa sanatçının az uyuması gerek…
Amma velâkin… Ha söyle de söyle!
Yine mükemmel bir yazı olmuş..
Çok çok güzel bir yazı.
Erhan Karakahya