İnsan, insanla yarışmaz. İnsan, kendi türüne üstünlüğünü dayatamaz. Yarışmalar, insanın özüne ters, doğasına aykırıdır. Çünkü her yarışma, önce acımasızlığa, bir adım sonrasında da insansızlaşmaya dönüşür.
Uluslararası edebiyat, sinema ve spor yarışmaları böyle hep… Rekabet ve güç gösterisi, insanın insana yapacağı en büyük çirkinliktir oysa. Yaratılan bir şeyin yarışması olmaz.
İnsanın kendi türüyle yarışması; o sinsi, o bir yerlerde kuytusuna çekilen ama her an hortlamaya hazır faşizme davettir. Sanatın, bilimin, sporun yarışması… Olacak şey değil. Olursa da insani olmaz. Her yarışma ardından kini, düşmanlığı da meşrulaştırır. Bekası, yarışmalara odaklanmış coğrafyaların insansızlaştırmaya yönelik çirkinliği, kendini anında var eder. Sanatını yarıştıran toplumların, silahlarını da yarıştıracağı kesindir. Hitler, yarışmaları hep sevdi. Sonuç belli.
Her yarışma çıkar odaklı olduğu için birilerine daha çok para kazandırır, onlara daha rahat bir yaşam sunar. Ardından da güç gösterisi peydahlanır. “En iyi benim” içten içe artık söylenmeye başlar. Bu nedenle hiçbir yarışma, birilerinin çıkarı olmaksızın düzenlenmez. Tam da bu noktada herhangi bir yarışmacı, birilerine farkında olmadan hizmet eder, birilerinin değirmenine su taşır. Bu durumda her yarışmanın oyuncusu piyondur. Yarışma düzenlenmişse orada ya büyük bir maddi çıkar beklentisi ya da gizli bir söylem, gizli bir güç gösterisi vardır:
“Her şey bizden sorulur, en iyi olanı biz biliriz” türünden sinsi, yüksekten bakan tahakkümcü bir söylem… Bu sinsi söylem de Batı’nın diğer coğrafyalara verdiği her ödülde mevcuttur.
Oscar ödülleri ‘Batı her şeydir.’ düşüncesinin dayatılmasıdır. Tüm dünyaya:
– Sinema da bizden sorulur; bizim ödüllendireceğimiz filmler, sinema sanatına katkı sağlar. Diğer coğrafyaların sineması hiçtir, demekten başka bir şey değildir.
Hebenneka bir oyuncu, Oscar heykelciğinin hayalini kurarken sanata ihanet ettiğini nedense hiç düşünmez. Sanatın kendisi bir ödülken kurumsallaştırılmış bir ödülün sanata katkısının hiçliğini hiç düşünmez. Oysa sanatçı düşünmeli. Hem de çok düşünmeli. Her yarışmanın ve ödülün gizliden gizliye kibri beslediğini, kibrin de faşizan bir duygu olduğunu düşünmesi gerek.
Nobel Ödülü de Oscar Ödülü’nden farklı bir ideoloji taşmıyor. Sanki romandaki ölçüt, salt İsveç Kraliyet Akademisi’nin tekelinde ya da Batı’nın belirlediğindedir. Salt Avrupa’nın ödüllendirdiği roman değerlidir. Bu ödülün hayalini kuran yazar ya da ozanlar düşünmeli. Hem de çok düşünmeli.
Değil mi Edward Said?
Şimdi Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Ayla Kutlu, Ece Ayhan, İlhan Berk, Nazım Hikmet, Gülten Akın Nobel Edebiyat Ödülü alamadı diye değerli değil midir? Şimdi Genco Erkal, Yıldız Kenter, Türkan Şoray kötü oyuncular mıdır? Şimdi ödül aldı diye Orhan Pamuk iyi yazar mıdır?
Birileri ödül verirken sadece kendini var eder, ödül alanı değil. Jean Paul Sartre, Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddederek kendini var etti, veren kurumu değil.
Ödülü reddetmek zordur değil mi Orhan Pamuk?
Sanat yarışmaz. O, salt yeniyi, daha iyiyi yaratmanın derdindedir. Kendi estetiğini, kendi zenginliğini oluşturma derdinde… İnsanoğlunun tarihsel gelişimine, güzeli katma derdinde… Onun var oluşu insandır. Bu nedenle yarışmaz. Bu, hem ayıptır hem de etiksizliktir. Vebali de önce yarışmalara biat eden sanatçıların olur. Her sanat, geleceğin habercisiyken Nobel ya da Oscar, sanata son noktayı koyamaz.
Dante, ödül aldığı için mi yüzyıllardır okunuyor ya da Shakespeare? Ya Homeros? Ya Cervantes?
Gülten Akın şiirleri ile Nazım Hikmet şiirleri birbirleriyle yarıştırılabilir mi? Bu durumda Gülten Akın kırılmaz mı, Kestim Kara Saçlarımı demez mi?
Nazım Usta gönül koymaz mı, Karadeniz’in ötesinden “Mehmet, Mehmet” diye bağırmaz mı? İnsanı, insana anlatan sanat, değerler ve zenginlikler üretip incelikler yaratırken hangi estetik, sanatın yarışmasına şaşırmaz? Sanat incinmez mi?
Tarih tanıktır. Hiçbir dönemde sanatın reklamı ve yarışması olmadı. Ama tarih, tanık olmasına tanıktır da neden konuşmaz ki? Tarih, neden yattığı yerden kalkıp da haykırmaz? Neden “Sanat yarışmaz” demez? Neden “Bu dönemdeki çirkinlik hiçbir dönemde yaşanmadı” demez?
(Sen Elif, ne olur tarihi görürsen sor. Herakleitos’u da Zola’yı da görürsen sor. Zola de “Sanatçılar Dreyfus davalarını değil, yarışmaları önemsiyor.” De ki “Sanat yarıştırılıyor”. De ki “İnsanlar yarıştırılıyor” Bir de Elif bir de Pir Sultan’ı görürsen sor. De ki “Dostun attığı gülün acısı neden geçmez?” Bunu mutlaka sor. Bir de bir büyücü görürsen ne olur “Elif’i unutmak” büyüsü yaptır, sonra bana üfle. Ben “Elif’i unutmak” büyüsü yaptırdım da tutmadı.)
Birilerinden daha üstte olmak ya da mevcutlar arasından özne olarak çıkmak, birini değerli kılmaz. Bilinmelidir ki hiçbir yarışmanın galibi olmaz. Hele sanatın asla… Kazanan başkalarıdır hep. Bu nedenledir ki hiçbir yarışma insansızlaştırmaktan başka bir şey değildir.
Keşke tarih, keşke Sartre konuşabilse… Keşke tarih konuşabilseydi. Zola konuşsaydı keşke…
Amma velâkin…
Ha söyle de söyle!
Elif’i unutmak…İçim acıdı. Düşünce de mükemmel. Tarihse uyuyor.
Değerlerimizi biz kurduk; biz yıkıyoruz. Savaşlar da bir yarışma.. Ne kadar da naif bir dille anlatmışsınız günümüzü. Emeğinize sağlık.
Can-ı gönülden kutluyorum yazar kardeşimi. Ne güzel betimlemiş, ne güzel dillendirmiş. GÖNENDİM.
Ne kadar güzel anlatılmış.Yürekten alkışlıyorum…