(Bu yazı tüm dünya tembellerine adanmıştır)
Bir banka memuru işinden çıkıp evine giderken kaldırım kenarındaki yağmur sularının aktığı oluğun içinde 50 dolarlık bir kağıt para fark eder. Parayı alan adam lotoda oynamak üzere seri numarasını ezberleyip, keyifle cebine atar.
Eve geldiğinde karısı kasabın faturayı yolladığını borçlarının tam 50 dolar tuttuğunu söyler. Bankacı sırıtarak yolda bulduğu 50 doları cebinden çıkarıp ertesi gün kasabın borcunu ödemesi için karısına uzatır.
Kasap da aynı 50 doları et aldığı çiftçiye kullanır.
Çiftçi 50 dolarlık kağıt para ile alışveriş yaptığı tüccarın borcunu kapatır.
Tüccar eline geçen bu 50 dolarlık kağıt parayla o sırada camları silmekte olan temizlikçi kadının haftalığını öder.
Temizlikçi kadın ise o 50 dolarlığı kredisini kapatmak için bankaya yatırır.
Tesadüf bu ya, temizlikçi kadın parayı ilk bulan banka memurunun bankasına yatırır. Memur akşam kasa sayımında elli dolarlık kağıt paranın sahte olduğunu fark eder. Seri numarasını hatırlar. Yerde bulduğu paraydı bu. Ancak bu elli doları kimden aldığını hatırlayamaz ve mecburen kendi cebinden öder.
Bu el değiştirme sırasında kim kayba uğradı?
Hiç kimse, ama herkesin işi görüldü, ihtiyaçlar karşılandı.
Para insan hayatında gerekli midir? Evet gereklidir. Peki soruyu değiştirelim. Para insan hayatında hangi aşamaya kadar gereklidir.
Paranın dolaşımı sayesinde üretim oluşur ve bu üretim de insanın faydasına kullanılır. İlk kullanım temel ihtiyaçlarla başlar.
Temel ihtiyaçlar nedir?
Barınak, sıcak su, sağlık ihtiyaçları, yiyecek, içecek ve yaşam ortamı olan şehir sistemi (yollar, ısınma, güvenlik, kanalizasyon, gibi).
Diyelim ki bu yukarıda saydığımız ihtiyaçları paranız olmadan devlet size karşılıyor. Size iş de veriyor. Fakat işte aldığınız para o kadar düşük ki, bu paranın ortada dolaşması insanın diğer ihtiyaçlarını yaratacak üretim için yeterli olmuyor.
İnsanın diğer ihtiyaçları nedir?
Arabayı sadece ulaşım aracı olarak görürseniz size Komünizm zamanının Lada’sı veya Jiguli’si yeter. Ama ben koşuyorum zaman beni kovalıyor diyorsanız, size hız yapan ve hız yaparken bir o kadar da güvenli sistemlerle donatılmış üstün bir araç gereklidir.
Evinde jakuzi, yüzme havuzu, tenis kortu, on oda, kapalı otopark, güvenlik kim istemez ki. Yaşam ortamının daha ferah hale gelmesi de insan ihtiyacıdır.
Şık giyinmek herkesin arzusudur.
Seyahat etmek, yeni yerler görmek.
Lezzetli yiyecekler sunan restoranlara gitmek ve çok rahat otellerde kalmak.
Komünizm insanın temel ihtiyaçları üzerine inşa edilmiştir. İnsana hedef göstermez.
Kapitalizm ise insanın “Daha ve daha”ları üzerine inşa edilmiştir ve sistemde sürekli hedef vardır. Bu hedefler insanı bir at gibi koşturur. Her hedefi yakaladığınızda onun keyfini yaşayamadan bir yenisine koşturmaya başlarsınız.
– Tam ortasındayım yolun / Koşunun ortasındayım / Tam varıyorum ki hedefe bir yenisi başlıyor / Bu oyun hep aynı değişmiyor / Hala devam hala figan / Hem de bile bile. (MFÖ)
Ve bir çok insan için, Kapitalizm rüyası daha kendi temel ihtiyaçlarını karşılayamadan biter, ölürler.
Komünizmdeyse öylesine tatlı bir tembellik vardı ki;
Bir dünya düşünün trafik sorunu yok, yediğiniz yiyeceklerin tümü doğal, eviniz ve arabanız var. Telefona, ısınmaya, elektriğe, gaza para ödemiyorsunuz, benzin çok çok ucuz. Şehriniz yem yeşil, koşu yolları, bisiklet yolları, her türlü spor imkanı. Kavga dövüş, terör, sokak tacizleri yok.
Kötü olan ise sonuna kadar özgür değilsiniz. Tüm kontrolünüz devletinizde.
Devlet size iş gösteriyor, fakat aldığınız aylık bugünün üç beş doları. Siz memursunuz, fabrikanın genel müdürü de sizle aynı parayı alıyor. Niye çalışıp genel müdür olasınız ki, bir süre sonra evden çıkasınız gelmiyor, işe gelmemeye başlıyorsunuz. Fakat kapınıza dayanan polisler sizi evden zorla işe götürüyorlar, uffff yine mi iş.
İşe gidiyorsunuz. İş dediysem kapitalizmin ağır iş ortamlarımızı hayal etmeyin. Şu anda çalıştığınız iş yeri ortamını video kameraya alın, sonra ağır çekim seyredin, işte işiniz böyle bir iş. Niye deli gibi çalışasınız ki, zaten zorla getirdiler, nasıl olsa ay sonunda aynı para.
Hava kararmadan eve ulaşıyorsunuz. Arkadaşlarınızı eve yemeğe davet etmişsiniz. Masada çok temel yiyecekler var. Votka için hazırlanmış soğuk mezeler. Sonra votka seromonisi başlıyor. İçiyor, konuşuyor, yiyorsunuz. Sabaha kadar eğlendiniz. Şehirde restoran ve otel olmadığı için eğlenceniz hep evde.
Yine sabah oldu, ufff yine iş. Yine akşam oldu, bu sefer siz davetlisiniz. Arkadaşınızın evinde eğlence gırla. Sabah başınız ağrıyor. Akşam alınan yüksek votkanın yarattığı baş ağrısı için en iyi ilaç sabah kahvaltısında içilen votkadır. Kahvaltıda biraz votka içtiniz başınızın ağrısı geçti, Haydi işe, ufffff.
Her gece aynı, hep aynı. Hayatınıza başka yenilikler lazım. Parasız elde edebileceğiniz ne var. Seks. Ortada para olmadığı için para karşılığı çalışan kızlar da yok. Komşunun karısı veya beyi sizin için değişiklik olabilir. Zaten sistem size dini yasaklamış. Size baskı uygulayan manevi değerleri omuzlarınızda hissetmiyorsunuz. Akşamları alınan yüksek dozda alkol de size ortam yaratıyor. Haliyle can sıkıntınız aile yapınızın bozulmasına neden oluyor.
Günün birinde size piyango vuruyor ve Rusça’da “Komandırofka” diye tabir edilen iş gezisine çıkmanız isteniyor. Bu hayatınızda iki üç kez başınıza gelebilecek bir şey. Ülkeniz sınırları içindeki şehirler arasında bile seyahat etmeniz bile izne bağlı. İş gezisine gidiyorsunuz, ya yine ülkenizin bir şehri ya da Komünist ülkelerden bir başkası. Bu seyahatte yapacağınız en az şey ise iş yapmak olacak. Cebinize konulacak harcırah ile yiyip içip eğleneceksiniz ve işinizi daha çok seveceksiniz.
Ama o da ne, yine evinize döndünüz. Epey bir süre yapmış olduğunuz seyahatin büyüsüyle zamanınız geçecek, fakat yine iş ufffff…
Bir süre sonra kapitalizm, komünizme enjekte ediliyor. Sistem yıpranacak ve cebinize koyabileceğiniz biraz daha fazla para ile satın alabileceğiniz ürünleri alma imkanınız doğacak. Bu nasıl oluyor? Devlet’in elindeki kaynakları kendi lehinize kullanmaya başlıyorsunuz ve bu size daha çok para olarak dönüyor. Bir kısım zümrede para çoğalmasını gören başka bir kısım zümre size paranızla satın alabileceğiniz Kapitalizm ürünlerini getiriyor.
Hedefler başlıyor. Ne demiştik, hedefler kapitalizmin yapı taşı.
İşte komünizmin ve onun tatlı tembelliğinin sonu.
Artık fazla para kazanmanızın bir anlamı var. Fabrikanın genel müdürü olmak istiyorsunuz, çünkü siz fabrikadan bir kilo gram demir çalabiliyorsanız, genel müdür on ton demir çalabiliyor.
Maaşlarınız hala hemen hemen aynı ama güç paraya dönüşebiliyor.
İnsan için kurulan Komünizm artık insanı önemsemiyor. Sistemde insanın önüne para olgusu geçmeye başlıyor. Komünizm çöküşe geçiyor.
Kaynakları çalınan devlet artık size eski imkanlarınızı veremez hale geliyor.
Devlet güçsüzleşince; karne dönemi.
Ekmek, tuz, yağ karne ile. Karneyi alıp sırada bekliyorsunuz. Tatlı tembellik dönemi ile uzun kuyruklar çelişmeye başlıyor.
Bu sırada kapitalist dünyada komünizmi öldürüyoruz diye sevinç çığlıkları atılmaya başlıyor. Oysa ki, sistem insan egolarına yeniliyor.
Bir rüyanın sonuna geliniyor.
Sabah kalkıyorsunuz, yatağınızdan kalkmadan kollarınızı havaya kaldırıp derin geriniyorsunuz. Rüyanızda hep tembellik yapmışsınız, işe gitmeniz gerek. Uffffff.
Yatağınızda “Acaba hangisi daha tatlıydı?” diye düşünüyorsunuz.
Kapitalizmin kölesi olmak mı?
(Çalışıp, üretmek ve doyum sağlayamayacağınız hedeflere koşturmak)
Komünizmin tatlı tembelliği mi?
(Alt yapısı bedava hedefsiz verimsizlik)
Sizce hangisi?