Toplumsal açıdan homojenlik derken söz edilen bir aynılaşma değil; bir fikirsel yeknesaklık hiç değil. Zevklerin ve üzüntülerin aynı olacağı sanki genetik olarak kopyalanmış bireylerin oluşturduğu tek tip bir sürü de değil elbette aradığımız.
Homojenlik derken, bir bütünü oluşturan elemanların her birine denk şekilde dağılmış olan kavramlardan söz edilmektedir.
Toplumsal açıdan homojenlik kavramları ise bana göre toplum olgusunu topluluk olgusundan ayıran kavramları ifade edecektir. Bu kavramların varlık miktarı ise söz konusu toplumun, topluluk ile toplum arasındaki konumunu belirleyecektir. Çünkü bir toplumun bireyleri içerisinde homojen olan bazı kavramların varlığı o toplumda karşılıklı iletişimi arttıracaktır böylece bireylerin ifade edebilme seviyeleri ve diğer bireylerin ifade ettiklerini kavrama seviyeleri daha yüksek olacaktır.
Bununla birlikte bu kavramların neler olduğu konusuna gelmekte yarar var. Biraz olsun yazımın başında ne olmadığını vurgulamaya çalışmıştım zaten. Burada toplumsal homojenlik kavramlarından anlaşılması gerekeni eşitlik ile denklik arasındaki nüans güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Eşitlik kavramı tamamen aynılığı belirten bir kavram iken denklik kavramı ise farklılıkları da içerisinde taşıyabilir.
Bu durumu bir örnekle açacak olursak ; eşim ve ben farklı zevkleri olan, üzüntülerimizi farklı şekillerde gösteren, farklı hobileri olan ve çoğu kez aynı olaya dahi farklı bir yorum ile bakan iki insan iken, bir eşitsizlikler zincirini ifade edebildiğimiz halde yaşamsal uyumumuz ile bir denkliği ifade edebilmekteyiz. Bunun göstergesi ve sonucu ise mutluluktur. Bu denkliğin kaynağına inecek olursak ikimizin de ortak olarak , insanların bakış açılarının ve tercihlerinin farklı olabileceğini aynı ölçüde kabul etmiş ve benimsemiş olmamızdır. İşte bu fark toplumsal olarak homojenlik kavramının mutlak bir aynılığı yansıtmak zorunda olmadığını iyi bir şekilde ifade edebilmektedir.
Bu örneği bir toplumsal modele genişletecek olursak toplumun en önemli fonksiyonlarından biri olan uyum kavramının altında yatan şeyin aslında tüm elemanların o veya bu şekilde benimsediği bazı kavramlardan kaynaklandığı ortaya çıkacaktır.
Günlük yaşamımızda diğer insanlarla olan ilişkilerimize bakacak olursak, ilişkilerimizde tercihimizi daha çok ortak yanlarımızın fazla olduğu kişiler yönünde kullandığımızı görürüz. Bunun temel nedeni ise daha önce de belirtmiş olduğum gibi iletişimin benzer veri tabanını benimsemiş insanlar arasında daha yüksek seviyede olmasıdır. Bu özdeşliğin artması da bireysel olarak daha rahat anlaşılma gibi nedenlerle bireysel mutluluğu arttıracaktır .
Çok belirleyici bir örnek olarak yaşamakta olduğumuz topluma bakacak olursak yukarıdaki homojenliğin bizim toplumumuzda çok düşük seviyelerde olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla bireysel mutluluğun da.
Toplumumuzda bireyler arasında eğitim seviyesi, benimsenen davranış tarzı ve kabul edilmiş ahlaki kurallar çerçevesinde azımsanmayacak ölçüde heterojen bir durum vardır. Bu nedenledir ki her gün sanki daha çok yabancılaşma gibi toplumsallığı törpüleyen tepkiler içerisinde bulmaktayız kendimizi.
Ben bu probleme en çok askerlik görevimi yaparken şahit oldum. Askerlik çok özel bir örnek benim için. Çünkü sivil hayatta kendimizi belli gruplar içerisinde tutabilirken askerlikte böyle bir tercih yapma imkânı yok. Her kesimden insanlar burada aynı çatı altında yaşamak zorunda. Böyle olunca da çok belirleyici örnekler elde edebilmek olası. Çevremde askerliğin kurallarının saçma ve ağır geldiği kişilerle birlikte bu kuralların dahi hafif geldiği kişiler bir aradaydı. Gelişmiş ülke ordularını örnek vererek bu kadar aptallara hitap ediyor gibi kural koymanın gerekliliği nedir diye defalarca sormuştum. Daha sonra aslında bunun toplumsal homojenite ile ilgili olduğunu anladım. Gelişmiş ülke orduları benzer bir eğitim seviyesinde ve daha homojen insanlardan oluştuğu için kuralları onların ortalamasına göre yapmak oldukça hafif kurallar konulmasını yeterli kılıyordu.
Oysa ülkemizde olduğu gibi heterojen bir topluluk ile bir sistem işletmeye çalışmak için o topluluktaki en kötünün dikkate alınarak kuralların konulması, sistemin işlemesi için gerekli olacaktır. Sonuç olarak kurallar bazılarına bol, bazılarına dar gelecektir.
İşte bu örnekte olduğu gibi daha hafif de olsa biz nispi olarak heterojen olan bir toplumda yaşadığımız için her gün farkında veya farkında olmadan sıkıntılar yaşayıp duruyoruz;
* Trafik polisinin davranışı bu toplumdaki en kötü adamı referans alacak şekilde oluşuyor. en kötü adam için bol olan davranış bize kendimizi kötü hissettiriyor.
* Sokak lambalarını kırmaktan zevk alan cahil bir kişide oluşan bu eğlence sonucunda karanlık sokaklarda yürümek, o adamla birlikte benim de hak ettiğim bir sonuç halini alıyor.
* Bazı insanların sokaklarda hız yapma merakı yüzünden yollara bariyerler yapılıyor : Hak etmeyenle birlikte hak eden de cezalandırılmış oluyor…
Aynı sorunları yönetim ve haklarda da yaşıyoruz.
Ülkedeki mevcut demokrasi belli kesimlere fazla gelirken bu hak ve özgürlüklerin daha fazla arttırılması bu insanların davranışları sonucunda frenleniyor ve daha fazlasını hak edenler daha azını fazla bulanların hak ettiklerine razı olmak zorunda kalıyorlar.
Çok doğru bulduğum bir söz vardır ; “Bir toplum hakkettiği şekilde yönetilir ve yaşar” (statik olarak değilse de bir süreç içerisinde doğru).
Ancak ülkemizde bahsettiğim heterojenliğin de etkisiyle kimin neyi hakkettiği ile toplumun tamamının neyi nasıl hak ettiği çözümsüz bir denklem oluşturuyor. Ve böylece bu ülkede güzel şeyleri hak edenler toplumda en az şeyi hak edenlerin hak ettikleri kurallar ile yaşamak zorunda kalıyor.