Memleketin bekasını bilemem ama bunların beka problemi Gezi ile başladı. O zaman kadar böyle yoksulların dostu, garibanın yoldaşı gibi bir havaları vardı. Gezi bunların üzerindeki sahte giysiyi sıyırdı. İpek donla ortada kaldılar. Halkımız yırtık donla dolaşırken bunların ipeklilerini görünce tabii işler karıştı. Yalnızca bunların değil gazeteci, televizyoncu denenlerin de ipeklileri pazara çıktı.
Bu abiler işte bu yüzden Gezi’yi hazmedemedi. Bunların yüz hatlarını incelerseniz iki döneme ayrıldığını görürsünüz: G.Ö. ve G.S. Dünyanın gözünde küçüldükçe, Gezi’ye olan kinleri büyüdü. Üzerinden neredeyse beş yıl geçtikten sonra anayasal haklarını kullanan kişilere yönelik olarak uyduruk bir iddianame hazırlayıp çok sayıda kişi için ağırlaştırılmış müebbet istediler.
Yalan yok, ben de direnişin başladığı ilk gün öğlen saatlerinde Taksim’deydim. Gümüşsuyu tarafından meydana girdiğimde meydanda slogan atan 250 kişilik bir grup vardı. Aralarına katıldıktan kısa bir süre sonra polis saldırısıyla dağıldık. Yeniden toplandık. Polis yeniden saldırdı. Biz yeniden dağıldık. Akşam hava kararırken Gümüşsuyu tarafındaki grup on bin kişiyi bulmuştu ve direnişçilerin yol kenarındaki çelik panolara vurarak çıkarttığı ses artık tüm yurttan duyuluyordu. Daha büyük bir grubun İstiklal Caddesi tarafında olduğunu söyleniyordu. Çevremizde çoğunlukla öğrenciler vardı. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Saatlerce, günlerce sürdü direniş. Hâlâ sürüyor.
Bugünkü iktidar böyle bir dava ile Gezi direnişçilerinin dağılacağını düşünmüş olabilir. Yıllarca FETÖ’nün peşinde gezenlerin 15 Temmuz fotoğrafı çektirmeye doyamaması gibi bir durum yaratacaklarını ve Gezi’cilerin iktidara yakınlaşıp suçlanan direnişçileri yalnız bırakacaklarını hesaplamış olabilirler. Ancak bu yakada durumlar başka.
Yasaları bilemem. Ben hiçbir canlıya zarar vermedim. Gerisine de çok önem vermediğimden suç mudur değil midir diye merak edip araştırmadım. İktidara karşı gösteri yapmak mı, slogan atmak mı, cenazeye katılmak mı, nedir sizin hukukunuzda suç sayılan?
Berkin Elvan’ın cenazesi henüz bitmişti. Kalabalıklarla aram iyi değil. Canım sıkılınca grubun dışına çıktım. Az sonra bir kadın geldi yakınıma oturdu, kolunda bir başkası vardı ancak kim kime destek oluyor belli değildi. O güne dek ben böylesine sessiz ağlayan birini ne görmüş ne işitmiştim. Elimi toprağa koydum, bir an için sesler kesildi. İşte o zaman, kadının nabzını kendi bileğimde duydum. Kalabalık etrafımızı sardı. O zaman anladım. Az sonra ağıtlar yaklaştı, Gülsüm Ana’yı da alıp mezarlıktan uzaklaştılar.
Gülsüm Elvan’ın 2015’te Gezi’nin yıldönümündeki sözleri hâlâ aklımda: “Ben çocuğumu ekmek almaya gönderirken, hastaneden kaldıramadım içime dert oldu. Tayyip Erdoğan, benim çocuğum da kocaman yüreği ile senin itibarını sıfıra indirdi, bu da sana dert olsun.”
Eğer Gezi Davası ile birilerini korkutacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu yakada su birden derinleşir. Fark edemezsiniz. Boyunuzu aşar.
Bugün iktidarınız yalanlarla ayakta duruyor. İnşaatlarınız yarım, hafriyat kamyonlarınız garajda. Yabancı ülkelere gitmeye, yüzlerce koruma olmadan sokağa çıkmaya, özgür tartışmalara katılmaya korkuyorsunuz. AVM’leriniz kiracı bulamıyor, trilyonluk konut projelerinizin alıcısı yok. Ama Gezi Parkı’ndan sökmek istediğiniz ağaçlar dört gözle baharı bekliyor.
Bu sabah kalktım, pırıl pırıl bir güneş. Kadıköy’de bir grup halay çekiyor, bir diğeri şarkılar söylüyor. Bir gül düşüyor denize ellerinden. Bir deniz düşüyor. Tüm yalanlarınıza, zorbalıklarınıza inat Gezi devam ediyor. Torna tezgâhlarında, tarlalarda, atölyelerde, fabrikalarda, dersliklerde, parklarda. Güneş yükseliyor.
Ve barikat kurmuş polislere inat, hükümet konağının önünde bir kedi götünü yalıyor.
Hayırdır, siz mi değiştiniz? Sitenin yapısı mı? Butür yazıları her gazetede okuyorum. Hem de 43 yıldır.