Sırtında tonlarca yük taşırdı sanki bu yokuşu tırmanırken. Attığı her adımdan sonra diğer adımımı atabilecek miyim diye düşünürdü. Diğer çıkışlarında Elmas Ana’nın yanında oluşu cesaret verirdi ona. Bu kez yalnızdı ve Bentderesi yokuşu uzadıkça uzuyordu…
“Sen orta okulu bitirmiş kızsın, yalnız başına gidip bankada bir hesap açtıramıyor musun?” diye çıkışmıştı ona çalıştığı evin patronu Elmas. Bir kaç ay önce bir kumar masasında dostu öldürülünce, ilk kez, kazandığı paraları biriktirebilme olanağı bulmuştu Fatma. “Yeni bir belalı çıkıp paralarını elinden alıncaya kadar biraz paran biriksin” demişti patronu.
Birkaç adım ilerisinde yürüyen sarışın kız çocuğuna takıldı gözleri. Üvey kardeşini anımsattı ona önünde yürüyen küçük kız. Yedi yıl önce ailesini bırakıp evden kaçtığında, bu kızın yaşındaydı kardeşi. Kardeşinin şimdi on üç yaşında olduğunu anımsadı. Kıvırcık sarı saçlarını hep kendisi tarardı kardeşinin. Yorgun yüzlü annesi,hastalıklı üvey babası ve gözlerinin önüne her gelişinde,pis sırıtışından biran önce kurtulmak için uğraştığı üvey ağabeyi geldi gözlerinin önüne…
On sekiz yaşında düşmüştü geneleve; şimdi ise yirmi beş yaşındaydı. Yirmi beşten çok daha yaşlı görünüyordu.. Mahallenin güzel kızı Fatma, orta boylu, kumral, dudaklarının ve gözlerinin güzelliğiyle ünlüydü. Tanınmamak için gözlükle gizlemişti güzel gözlerini bugün. Her erkeğe iç çektiren etli kırmızı dudaklarının bir kısmını ağzına doğru kıvırıp, alt dudağını ısırmış öyle yürüyordu. Tanınmamak için eşarp da bağlamıştı. Yaptığı bu değişiklikler boşuna mıydı? Tüm erkekler üzerine üzerine geliyor, kadınlar alaycı gülüşleriyle ona bakıyorlardı sanki?..
Bir lokantanın önünden geçerken başını çevirmemeye çalışarak yemeklerin olduğu vitrini kaçamak bakışlarla süzdü. Ne kadar çok severdi ev yemeklerini. Yemesinden çok pişirmesini severdi. Hep,bir evi ve evinin geniş mutfağı olsun istemişti. Evinin kadını olup çocuk doğurmak, geniş ve aydınlık mutfakta çeşit çeşit yemekler yapıp, işten gelen kocasını karşılamak düşlerini süslerdi. Gerçekleşeceğine inanmamasına karşın bu düşü kurmaktan vazgeçmemişti. Yine aynı düşü kurduğunda dudaklarını acı bir gülümseme yaladı. Bu acı gülümseme onun yaşamının ayrılmaz bir parçası olmuştu.
Arkadaşı Handan’ı çağrıştırmıştı düşündükleri. Handan’a aşık olan bir adam, onu genelevden çıkarıp kendisine nikahlı eş yapmıştı. Üç ay sonra arkadaşı on kilo vermiş olarak geneleve döndüğünde ağlıyordu.Döndükten birkaç ay geçtikten sonra ancak gelebilmişti kendine. Evlendiği adam, ilk akşamdan başlayarak, kendisiyle evlendiği güne dek kimlerle yattığını ve nasıl seviştiğini anlattırmıştı ona her gece. Altı yıllık genelev yaşamının birinci yılını bitiremeden geri dönmüştü Handan. Yeni senaryolar bulamayıp eskilerini yinelemeye başladığında, kocası: “Sen yalancı orospunun birisin,” deyip kovmuştu onu…
Karşıda, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne giden yolun ağzında bir tanıdığını gördü. Sık gelen müşterilerinden biriydi. Tanıdığı adam, gülerek karşısındakine bir şeyler anlatıyordu. Adama bir süre daha baktıktan sonra, fazla tedbirsizlik yaptığını düşünüp korktu; tehlike sezmiş kaplumbağalar gibi,başını mantosunun yakalarının arasına çekip gömdü…
Fatma, yani genelevde kullandığı adıyla Leman, sırtında tonlarca yükle zorlanarak çıktığı yokuşun bitmesini istemiyordu. Bu işkenceye alıştığını, asıl bundan sonraki işkencenin canından can koparacağını düşünüyordu. Nasıl gidecekti bankaya?.. Daha önce aynı bankada hesap açtıran arkadaşlarının söylediklerine göre mesleklerini ve adreslerini soruyorlarmış hesap açtıranlara. Ne diyecekti bankadaki memura, mesleğini sorduğunda?.. Adresini yazdırmak zorundaydı. Adresini yazdırınca da anlayacaklardı kendisinin ne iş yaptığını?..
Yokuş biterken karşıda gördüğü simitçi yüzünden yönünü değiştirip karşı kaldırıma geçti. Bu adam geneleve de gelirdi simit satmaya; bir kaç kez simit almıştı ondan; tanımaması olanaksızdı. Karşıya geçip yoluna devam ederken simitçinin kendisini görmemesi için, tehlikeden kaçan çağanozlar gibi yan yan yürümek zorunda kaldı Fatma. Yol sapağına geldiğinde, gideceği bankanın olduğu Ulus’a doğru değil de, Anafartalar’a doğru yürüdü bir süre. Hesap açtırmayıp kendisine bir şeyler almayı düşündü cebindeki parayla. Bu düşünce ona Elmas Ana’yı anımsattı ve korkuttu. Banka cüzdanını ona göstermezse, bir araba dayak yiyecek, umutları da suya düşecekti.
Elmas Ana çok otoriter kadındı. Yanında çalışan kızların hakkını en iyi koruyan patron olarak da anılırdı o çevrede. Kendisine en çok parayı kazandıran Fatma’nın da ayrı bir yeri vardı onun gözünde. Ona hesap açtırmasını söylerken: “Belli mi olur? Biriktirdiğin paralarla günün birinde sen de benim gibi patron olursun?” demesi, bir ayağı çukurda olan Elmas’ın, kendisini çalıştığı eve ortak yapacağının işaretiydi belki de?..
Daha fazla gidemedi. Geri dönüp Ulus yönüne doğru yürümeye başladı. Hava çok soğuk olmamasına karşın o, siyah mantosunun yakalarını kaldırmış yürüyordu. Pastırma yazı denen böyle bir günde ancak grip hastaları öyle korurdu kendilerini. Beni de grip sanıyorlardır ,diye düşüp rahatlatmak istedi kendini. “Daha sonrası?” diye geçirdi içinden. Bankadaki memur nasıl olsa anlayacaktı kim olduğunu… Yeniden durdu ve solundaki kuyumcu dükkanının vitrinlerine bakmaya başladı. Gideceği yere beş on dakika geç gitmeyi kazanç sayıyordu…
Bir süre vitrine baktı. Gözü vitrindeki çeşit çeşit alyanslara takıldı. Alyanslara bakarken gözlerinin önünden bir kaç erkek akıp gitti. Bunlar geneleve gelen ve kendisine kibar davranan erkeklerdi. Elmas Ana’yı kendisine öfkeyle bakarken görür gibi oldu, korkarak gideceği yöne doğru yürüdü. Merdivenle inilen bir pasajın önüne geldiğinde, yanı başında duran bir otomobilden inen gelin ve damadı gördü. Damat, yerlere değen eteklerini tutarak gelini taksiden indirdi. Fatma onların fotoğraf çektirmeye gittiklerini anladı. Daha önce, bir arkadaşıyla gelip bu pasajdaki ünlü bir fotoğrafçıya fotoğraf çektirmişlerdi.
Kendisini o gelinin yerine koydu Fatma. Damadın kollarında bir süre dans ettikten sonra, nasıl olduğunu anlayamadan bir çocuk sahibi oluvermişti. O, daha başka düşler de kurmak, ev kadını olup kocasına çeşit çeşit yemekler yapmak istiyordu. Nedense hemen anne oluvermiş, çocuğu eteğine yapışıvermişti.
Eteğinden çekiştiren bir çocuğun: “Teyze baksana” dediğini duyup ürktü. Bu, yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğuydu. Eteğini onun elinden kurtarmak için yaptığı ani hareket, neredeyse kızın düşmesine neden olacaktı.Çocuk kendisine kağıt mendil satmak istiyordu. “Güzel teyzecim, bi tane al, ne olursun?” diye yalvarıyordu. Fatma, ürkek ürkek çevresine bakındı. Herkes kendi telaşında, hiç kimsenin onlarla ilgilendiği yoktu. Cebinden çıkardığı parayı onun eline sıkıştırıp mendili almadan yoluna devam ederken, çocuk: “Allah çocuklarına bağışlasın” diye dua ediyordu. Evlenip evinin kadını olma düşlerini kesen, Mart ayında, ayağında yırtık çorap ve naylon terliklerle dolaşan bu çocuğa kızamadı Fatma…
Gima mağazasının olduğu köşeye doğru ilerleyip, Hacıbayram camisinin olduğu yöne doğru yürüdü. Düz gidebilirdi, ama o, yolu uzatmak istiyordu. Bankaya yaklaştıkça da korkusu artmıştı. Bir süre Hacıbayram’a doğru yürüdü. Önünden cenaze arabası geçerken herkesle birlikte o da durdu. Yaklaşmakta olduğu sokak onu ürkütmüştü. Sakallı ve şalvarlı adamlar, ileride görünen dükkanların vitrinlerindeki eski yazı kitaplar, ona tanrıyı anımsatmıştı. Geri dönüp yolun karşısına geçerken, tanrının yukarıdan kendisini gözlediğini sanıp korktu. Başını öne eğip tanrıyla göz göze gelmemeye çalıştı.” Allah yardım etseydi, bu duruma düşmezdim,” düşüncesini kafasından hemen kovdu. Suçunu tanrıya yüklemenin ne denli günah olduğunu düşünüp pişman oldu ve: “Tanrım beni bağışla,” diye dua etti. Adımlarını sıklaştırıp oradan kaçarcasına uzaklaştı.
Cesaretini toplayıp ,gideceği bankaya doğru bakmak için başını kaldırdığında, tarihi bir sütunun tepesinde boş bir leylek yuvası gördü. Leyleklerin baharda bu yuvaya yeniden döneceklerini düşününce yüreği burkuldu. Kendisi, yedi yıl önce terk ettiği yuvasına hala dönememişti. Ölünceye dek de dönemeyecekti…
Bankaya yaklaştığında solundaki lokantaların kapılarındaki adamlar içeriye müşteri davet ediyorlardı. Orta yaşlı,tıknaz ve bıyıklı bir adam, kendisine doğru nazikçe eğilip : “Yukarıda aile için yerimiz var,buyurun hanımefendi,” dedi. Fatma göz ucuyla baktı adama. Tanıdığı biri değildi ve kendisiyle alay etmiyordu. Hoşuna gitmişti adamın söyledikleri. Fatma, adamın art niyetsiz olduğunu anlayıp, genelevden çıkalıdan beri sıktığı ve avuçlarına kan oturtan tırnaklarını gevşetti…
Banka görünmüştü. Hesap açtıracağı bankanın Ankara Merkez Şubesi olan binanın üç-beş ayak merdivenle çıkılan kapısına baktığında içi ürperdi; gözlerinin hafifçe kararıp başının döndüğünü duyumsadı. Biraz sonra da korku tüm benliğini sardı ve yüreği hızlı hızlı çarpmaya başladı. Karşıya geçip bankanın kapısına gideceğine o, Sümerbank’a doğru yürüdü. Vitrindeki kumaşlara baktı bir süre. Göz ucuyla kendisiyle birlikte vitrinlere bakanları izledi. Kimsenin kendisiyle ilgilendiği yoktu. Herkes kendi dünyasında yaşıyordu…
Dönüp bir kez daha baktı bankaya. İçini görür gibi olmuştu bankanın. Kendisi kapıdan giriyor, tüm gözler ona çevriliyordu. Bankadakiler birbirlerine onu gösterip gülüyorlardı… Bu düşü iyice korkutmuştu onu. Gitmeyecekti bankaya. Gidip herkese rezil olmayacaktı. Elmas Ana dövüp sövecekti ama, olsun. Rezil olmaktansa Ana’nın dayağına razı olacaktı.
Sümerbank’ın merdivenlerinden aşağıya doğru inmeye başladı. Ayağı kesik bir adam oturmuş dileniyordu. Uzağından geçti adamın. Adamdan sakınırken başka bir dilenciye yaklaşmak zorunda kalmıştı. Yaşlı, üstünde yamalı giysiler bulunan bir kadındı bu. Yalvaran gözlerle kendisine bakıp ekmek parası istiyordu. Cüzdanından çıkardığı bozuk paraları verdi kadına. “Allah evlatlarına bağışlasın” dedi kadın…
Ulus çarşısına gidip vitrinlere baktı Fatma. Bir an, annesine ve kız kardeşine bir şeyler alıp göndermeyi düşündü. Hazır parası da varken onları sevindirebilirdi… Bu düşüncesinden vazgeçmesi uzun sürmedi. Kabuk bağlayan yarayı kaşımanın doğru olmayacağına karar verdi. Dalgın dalgın bakmakta olduğu konfeksiyon mağazasının vitrininden başını yana çevirdiğinde irkildi. Bir çift gözün kendisine alaycı gülüşlerle baktığını gördü. Arkasına bakmadan oradan hızla uzaklaştı. Tanıyordu bu genç adamı.Kendisinin devamlı müşterisiydi.
Fatma’yı dost tutmak istemiş, kendisi, gencin bu isteğini kabul etmemişti…
Kumar masasında öldürülen dostu geldi gözünün önüne. Yakışıklı adamdı Düşeş Kemal. Tüm kadınlar bayılırdı ona. O, Leman derdi de başka bir şey demezdi. Başındaki ipek eşarbı Kemal almıştı ona. Kendi parasıyla alınan bu armağana çok sevinmişti Fatma…
Biraz önce para verdiği dilenci kadını düşündü. Daha doğrusu o düşünmek istememişti. Elmas Ana gösteriyordu dilenci kadını ona. Parmağını öfkeyle sallayıp: “Sonun bunun gibi olmasını istemiyorsan gidip açtırırsın o hesabı bankaya” diyordu…
Tüm cesaretini toplayıp bankaya doğru yürüdü. Merdivenleri çıkarken dizleri titriyordu. Bankanın beyaz mermer merdivenleri bitip kapıya geldiğinde: “Allahım bana yardım et” diye yalvardı. Bankadan çıkan birinin açtığı kapıdan içeriye daldığında, her şey bulanıktı gözlerinin önünde. Arkadaşları, bu bankayı seçmelerinin nedenini, çok kalabalık, kimse gelen gideni fark etmiyor, diye açıklamışlardı. Oysa,bugün bu koskoca binada on kişi ya vardı ya yoktu?..
Durup derin bir nefes aldı. Bundan sonra geri dönmemesi gerektiğini düşünüp korkusunu yenmeye çalıştı. Üniforma giymiş banka görevlisine yaklaşıp hesap açtırmak istediğini söyledi. Görevli ona hesap açtıracağı gişeleri gösterip, hatırlı bir müşteriyi uğurlamak için kapıyı açtı.
Hesap açtıracağı gişelerde sıra bekleyen bir kaç kişi vardı. Gişelere giderken caydı ve gidip sütunun önünde duran bir banka oturdu. Başını kaldırıp çevresine bakınmak istedi. Göreceği olumsuz manzaranın korkusundan bunu yapamadı. Bir sigara içmeyi geçirdi aklından. Bu durumun kendisini ele verebileceğini düşünüp vazgeçti. Kendisinin gideceği gişenin önündeki kalabalık gittikçe azalıyordu. Müşterilerin işlemini yapan,biri erkek diğeri kadın iki kişiden biri kısa bir an boş kaldı. Cesaretle ayağa kalktı ve büyük bir düş kırıklığıyla, yığılırcasına oturdu yerine. Gişedeki genci tanıyordu…
Oydu, yanılmıyordu. Üç ya da dört kez gelmişti geneleve. Her gelişinde de kendisiyle yatmıştı. Gencin ilk gelişini anımsadı. Sıradaki üç adamı sabırla beklemişti genç. Yirmili yaşlardaydı ve ilk kez bir kadınla yattığını söylemişti. Çok heyecanlıydı. Başarısızlıktan korktuğu belliydi. Fatma onu cesaretlendirmiş, bir süre sonra da ilk kez bir kadınla olma zevkini yaşatmıştı… Böylesi durumlar başından çok geçtiği için biliyordu nasıl davranılacağını. Zaten o, genelevde, hem güzel, hem muamelesi iyi diye tanınırdı. Genç, büyük bir utku kazanmışçasına gururlanmıştı. Fatma: “Korkulacak bir şey yokmuş gördüğün gibi” dediğinde o: “Evet, sayende.” demişti. Giderken de teşekkür etmiş iki kişilik vizite ücreti bırakmıştı. En son gelişi de bir hafta kadar oluyordu. Kumral saçlı, uzun boylu, beyaz tenli, yakışıklı sayılabilecek bir delikanlıydı.
Açtıracağı hesap için karşısına dikildiğinde onun tepkisinin ne olabileceğini düşündü. Bir ara kalkıp gişeye gitmeye karar verdi. Sonra da cayıp başka bir bankaya gitmeyi düşündü. Orada da karşısına daha başka tanıdıkların çıkıp çıkmayacağını garanti edemediğinden bu düşüncesini beğenmedi. Gencin biraz ötesinde oturan ve aynı işi yapan kıza baktı. Esmer, gözlüklü, güler yüzlü bir kızdı. Karşısındakiyle konuşurken yüzü gülüyor, yanağındaki gamze ona ayrı bir sevimlilik veriyordu. Buradan hesap açtırmadan çıkıp çıkamayacağını bir kez daha düşündü. Elmas Ana’nın ödünsüz yüzü yine gözlerinin önündeydi. Hesap açtırmak için ayağa kalktı. Hem gencin hem de gözlüklü kızın önünde birer kişi vardı. Kızın önündeki adamın arkasına geçip durdu. Genç’in,başını kaldırdığında kendisini görmemesi için de hafif yan dönüp diğer yönde duvara yapıştırılmış afişe bakar gibi yaptı. Önündeki adamın da kendisi gibi hesap açtırdığını, kızın sorularından anladı. Adam, makine yüksek mühendisi yazdırdı mesleğini. Bir anda mesleğini işçi yazdırmaya karar verdi. Kız, adresinden kendisinin genelevde çalıştığını anlayamazdı nasıl olsa…
Genç, karşısındakinin işini bitirmişti. Yanındaki arkadaşını bekleyen hanıma dönüp: “Böyle buyurun hanımefendi,” dedi. Fatma kendisini çağıran gencin sesini duydu fakat duymazlıktan geldi. Gözlüklü kız, başını uzatarak: “Siz yan tarafa buyurun hanımefendi” deyince, Fatma için söyleneni yapmaktan başka seçenek kalmamıştı. Karşısına geçtiğinde, genci tanımazlıktan gelip gözlerini ondan kaçırdı. Kendisine: “Buyurun ne istemiştiniz,” diyen gence vadesiz hesap açtıracağını söyledi.
Genç bir banka cüzdanı, sarı bir karton, bir bilgi kartı çıkarıp önündekileri doldurmaya başladı. Fatma söylüyor, genç başını kaldırmadan yazıyordu.Bu giysilerle tanıyamadı beni diye düşündü.Onunun adını Leman olarak biliyordu herkes. O ise adını Fatma olarak yazdırmıştı. Mesleğini ve adresini sormasını bekliyordu gencin. Mesleğini sorarsa eğer, tanıyamadığını anlayacaktı. Pekiyi ne diyeceğim mesleğimi sorarsa diye geçirdi içinden. Başka bir meslek söylese, adresinden anlaşılacaktı ne olduğu. En iyisi doğruyu söylemekti. Genelevde çalıştığını söylemekten başka çare olmadığını anlamıştı…
Belki de tanıdığı halde öyle davranıyordu genç. Tanıdığını belli etse, amirleri: “Nereden tanıyorsun elin orospusunu?” diye sormazlar mıydı?.. Gencin, kendisini tanımazlıktan geldiğine karar vermişti bunu düşününce. Mesleğini sorduğunda: “Bilmiyor musun, niye soruyorsun?” dese. Duyan olursa kötü duruma düşerdi çocuk. O da tanımazlıktan gelip söyleyecekti mesleğini…
Diğer sorular bitip yanıtlarını gerekli yerlere yazan genç, bilgi kartını dolduruyordu şimdi. Ad, soyad, uyruk derken sıra mesleğe gelmişti. Fatma söylediklerinin çevreden duyulmaması için gence doğru eğilmiş, yanıt vermeye hazırlanıyordu. Genç, meslek hanesine “Ev kadını” yazıp adrese geçtiğinde Fatma, yüreğine serpilen suyun serinliğini duydu. Adres de kendisine sorulmadan yazılmıştı; hem de kapı numarasına kadar…
Kartonu Fatma’ya imzalatırken kulağına yavaşça fısıldadı genç: “Korkulacak bir şey yokmuş gördüğün gibi.” Fatma da ona yavaş sesle: “Evet,sayende” dedi…
Fatma’nın üzerindeki yük kalkmış, parayı yatıracağı vezneye giderken kuş gibi uçuyordu.”İnsan evladıymış,” diye geçirdi içinden ve gencin geneleve geldiğinde kendisinin neler yapması gerektiğini düşündü. “Hayır,bu yetmez,” dedi kendi kendine. Onun bu insanlığına karşı başka bir şey yapmalıyım…
Yatırdığı para hesabına geçip, banka cüzdanı genç tarafından kendisine verildiğinde, tüm içtenliğiyle teşekkür etti Fatma. Bankadan çıkmak için kapıya doğru yürürken sevinçten kanatlanmıştı sanki.
Fatma’nın arkasından bakan genç, onun sevinçle kapıdan çıkışını, dudaklarında sinsi bir gülümsemeyle izledi. Daha sonra da, mesleklerin yazıldığı bilgi kartını önüne alıp “Ev kadını” yazısının başına “Genel” sözcüğünü ekledi…