Sabahtan Uğradım Ben Bir Figana

Sabahtan Uğradım Ben Bir Figana

Sabah vakti… Her şey dingin, her şey susmuş… Her şey başlangıcında… Işıklar, renkler yavaş yavaş beliriyor. Bir söğüt dalı sallanıyor nazlı nazlı. Dibindeki derede sinek avlayan balıkların suya düşerken çıkardıkları sesleri bile duymuyor. Söğüt bu… Narin mi narin… Bir gül, nar kırmızısında açmış. Sabah uyuyor. Sabah doğum yapan bir kadın güzellinde… Sabah doğum yapıyor.

Sabahtan uğradım ben bir figana
Bülbül ağlar ağlar güle getirir
Bakın şu feleğin çürük işine
Her bir cefasını kula getirir

Pir Sultan Abdal, böyle bir sabah hayaliyle erkenden uyanır; seyrana çıkar. Çıkar da bu sabah, o sabah değil… Bu sabahta bir figan, bir acı var. Bülbül, nar kırmızısı açmış gül dalında, boşa inlemekte. Acısını, derdini güle getirmiş, anlatır. Anlatır da o gül, bu gül değil. Felek de cefasını kula getirmiş, yıkmış. Her yanda cefa, insanlarda bir gam… Bu sabahta bir figan, bir acı var. Sabaha ne olmuş böyle? Pir, feleğe sitem eder.

Felek… Hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini gören insan; talihsizliğe, kötülüğe isyan eder. Yazgısındaki olumsuzluklara başkaldırmak isteyen Anadolu halkı, bu başkaldırıyı Tanrı’ya bağlamanın günahından korktuğu için bahtını suçlar, ona yüklenir. O suçlu da felektir.

Pir de adaletsizliğini gördüğü feleği suçlar. Yanlış olan her şeyi, her cefayı insana yükleyen, yıkan felek, çürük işlerin mimarıdır. Hiç adil değildir. Hem de hiç… Pir, mutsuz, Pir şaşkın…

Pir asılacağından habersiz… Hızır, seni arıyor Pir.Yok mu haberin? Haberin yok mu? Seni asacaklar Pir, seni asacaklar. … Vah Pir, eyvah Pir!

Depreştirme benim dertlerim tamam
Muhabbet şirindir vermiyor aman
Üstümüzde dönen çark ile devran
Felek bizi halden hale getirir.

Pir Sultan’ın tek derdi insandır. Sadece insan… İster ki insan cefasız, tasasız yaşasın. Yunusçadır düşüncesi: “Sevelim, sevilelim.” Başka bir şey değil… Ama öyle değil işte… İnsanla söyleşmek, hal hatır sormak güzel… Güzel de ya dertler ne olacak? Dertler dağ gibi… Gam sıra sıra… Onları ne olacak? Onlar bırakmaz bir kelam edilsin. İnsanlar, can derdine, ekmek derdine düşmüş; ağızları var da ağızlarında tadı yok. Felekse zaten halden anlamaz. Üstte dönen çark da devran da vurur ha vurur. Zaman yokluğun hükmünde… Değirmenin taşları ağır ağır döndükçe her şey un ufak olur. Felek savurur da savurur.

Pir’im, sen insanın peşindesin, Banaz’daki katil de senin peşinde. Vah Abdal’ım, eyvah Abdal’ım! Yok mu haberin? Abdal, haberin yok mu? Seni asacaklar Abdal. Seni asacaklar. Katil Hızır peşine düşmüş. Vah Abdal, eyvah Abdal!

Pir Sultan Abdal’ım sözlerim haktır
Hakk diyen kullardan hiç şüphem yoktur
Cehennemde ateş olmaz nar yoktur
Herkes ateşini bile götürür.

Doğrudan yanadır Pir, doğru diyeni de doğruyu savunanı da sever. Doğru insandan kuşkulanmaz hiç. Doğru olmayanlardan korkar sadece. Her hainlik, kötünün eseridir çünkü. Bu nedenle cehennem kavramına da açıklık getirir Pir. Cehennem ateşin olduğu yer, değildir; cehennemde ateş yanmaz, buradan götürdüklerimizdir yanan:

Cehennemde ateş olmaz nar yoktur
Herkes, ateşini bile götürür.

Dostoyevski de “Cehennem, insanın yüreğinde sevginin bittiği yerdir” der Pir. Sevgi yoksa çünkü kin vardır, düşmanlık vardır. Aha da cehennem…

“Kötü ve çirkin işlerle uğraşan insanlar, Hak’tan uzaklaşmışlardır. Cehennem işte budur. Cennetle cehennemi başka yerde aramak saçmalıktır.” der Şeyh Bedrettin sana katılarak Pir.

Hallacı Mansur da “Cehennem, acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin görmediği yerdir” diyerek sanki çok önceden görür seni.

Tarih, seni söylüyor Pir. Senin doğrunu… Dostoyevski, çok uzaklardan seni onaylıyor. Seni doğruluyor Şeyh Bedrettin. Hallacı Mansur, çok önceden seni görüyor.

Haklısın Pir, haklısın da her şeyi feleğe bağlamak ne kadar doğru? Felek midir çürük işleri yapan? Cefayı reva gören felek midir hep? Felek midir muhabbete aman vermeyen, dertlerimizi depreştiren şey? Bu figanda, bu gamda Hızır Paşaların hiç mi suçu, hiç mi günahı yok?

Hızır Paşa, peşine düşmüş Pir. Seni arar her yerde. Katli vacip demişler senin için. Hızır, kana susamış Pir Sultan. Yok mu haberin? Haberin yok mu? Vah Sultan, eyvah Sultan! Eyvah Pir Sultan! Eyvah ki ne eyvah Abdal Sultan!

Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!