Enis Batur’un, Öldükten Sonra Bir Geceliğine Geri Dönen Kedisi

“Bahçeden, birden bir hırıltı geldi. Alışık olduğum bir sahneyi gözümün önüne getirdim getirmesine, ama, sanki biraz daha farklı bir seyri vardı bu kez dışarıda olup-bitenin. Sesler biraz metalik, biraz ölümcül bir tempoda geliyordu ve savaşım her zamankinden kısa sürmüştü.

Ertesi sabah öğrendim: Boncuk ölmüştü. Belli ki bir çoban köpeği ile karşılaşmıştı: Boynu kırılmış, hemen oracıkta can vermişti. Bahçeye çıktığımda, ölüsünün yanına gidemedim. İçimde çelik bir kablo kopmuş gibiydi. O gün gömüldü bahçeye. İlkyaz ve yaz geçti: Kedilere bakmamayı, onları fark etmemeyi öğrendim.

Aradan bir yıl geçti, bir sabah bahçeye açılan kapının alt bölümündeki küçük camlardan biri kırıldı. Camcıyı bulup getiremedik o gün. Akşam, bir arkadaşa uğramak için çıkarken, her zamanki gibi, iç odadaki ışığı açık bıraktık. Geç vakit eve döndüğümüzde, lâmbaların hemen yanındaki iskemlede bir kedi oturmuş, uyukluyordu. Donup kalmıştım: Şaşılacak derecede Boncuk’a benziyordu kedi. Elbette, sıradan bir tekirdi Boncuk, ama kedi sevenler bilir, kendi tekirinizi yüzlerce tekirin arasından bulabilirsiniz. Onu ürkütürüm korkusuyla, usul usul yanaştıydım: Umursamıyordu bile yaklaşan ‘yabancı’yı. Yanına çömeldim, çenesinin altını okşadım biraz, neredeyse güdüsel hareketlerle başının üzerindeki tüyleri araladım: Tıpkı Boncuk’ta olduğu gibi, kafasının üzerinde, derin bir yaradan kalma hat vardı. Bereket birbaşıma değildim, yoksa bilinmedik bir korku nedeni oluşturabilirdi yaşamakta olduğum duygu gelgiti. Sonra dikildi, uzun uzun gerindikten sonra iskemleden atladı, alışık adımlarla benim çalışma odama girdi. Her zaman üstünde oturduğu yastığa yönelip uyuklamayı sürdürdü. Gece kalkıp yanına gittiydim: Sırtüstü dönmüştü uykusunun arasında, her yanına baktım, okşadıkça verdiği tepkileri gözledim: Şüphem yoktu: Boncuk dönmüştü.

Kimseyi inandıramadım buna.”

Enis Batur’un Özgür Hayvanlar Bahçesinde, Boncuk’tan başka Necatigil’in zebrasından Baudelaire’in albatrosuna, Avni Arbaş’ın atlarından Ahmet Merdivenci’nin sivrisineklerine, Van Gogh’un yengeçlerinden Kafka’nın hamamböceğine, Picasso’nun keçisinden Bresson’un eşeği Balthazar’a kadar pek çok hayvan yer alıyor. Enis Batur’un özellikle eşekler ve kedilerle ilgili ayrıntılı bilgisi hayvanseverleri bile şaşırtacak düzeyde.

Kedilerle ilgili bölümden birkaç alıntı:

  • “Gülümsemeden yoksun kedi çok görmüştüm, ama kediden yoksun gülümsemeye hiç rastlamamıştım!” (Alis Harikalar Diyarında)
  • Bilge Karasu “Kedi sevmek, kedinin, kendisini seven kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını kabul etmek demektir” der ya bir masalında, ben bu farklı sevme biçimini bundan daha iyi tanımlayan bir cümleye rastlamadım bugüne dek.”
  • “Geceleri dolaşır. Uzun uzun denizi dinler, kıyıya inip. Yan yatmış bir bisikletin tekerleği üzerinde uyur. Gelincik toplar. Şiirlerini aruzla yazar. Ney üfler seher vakti. Yalnızlığında mutludur. Onun için çok uzun mesafelere yürür.”
  • “Alis’in dediği gibi onlar “krallara bakabilirler” ve bir şairimizin tamamladığı gibi “hatta onları tırmalayabilirler” de.

    Kralların yaşadığı ülkelerde, insanların kedilerden öğrenebilecekleri bir şey vardır.”

Dünyadaki hiçbir hayvanat bahçesinde ya da doğal parkta göremeyeceğiniz canlılar da var bu kitapta. Enis Batur’un Harflerden Hayvanat Bahçesi, simurg, anka, hüdhüt, hüma gibi düşsel kuşları da mercek altına alıyor. Şaman metinlerinden Borges’e kadar, masallarda, söylencelerde, hikâyelerde geçen bu gizemli kuşların kanat seslerini getiriyor bize. Enis Batur, bu düşsel yaratıkların gerçekliğini sorgulamayı aklından geçirecek olanları da kibarca uyarıyor: “Hiçbir efsane bütünüyle düşgücünün ürünü değildir, olmamıştır. Anka’yı görmeyeneler, onu göremeyenlerdir.”

Kitapta görüyoruz ki, ister gerçek, ister düş gücünün yarattığı kurmaca yaratıklar olsun hayvanlar, tarih boyunca sanatçıların yapıtlarındaki önemini yitirmemişler. Hayvanlar, bazen Flush’ta olduğu gibi bir ana kahraman, bazen bir imge, bazen de yazarın / yontucunun aklının bir köşesinde, bir sonraki sahne için irili ufaklı rollerini bekliyorlar.

Eğer hayvanlara merakınız varsa Zoom’u mutlaka okumalısınız. Kitabı okurken, günde ortalama 73 kilometre, toplamdaysa 4.200 km’lik mesafe kat eden, 8 mg’lik ağırlığıyla binler halinde kondukları dalları kıran Kral Kelebeklerle şaşıracak; bir kaza sonrası Göztepe’deki parklara yerleşen papağanlarla gülümseyecek; öldükten nice sonra sahibini rahatlatmak için bir geceliğine geri dönen kedinin hikâyesiyle hüzünleneceksiniz.

Dünya üzerinde çok sayıda hayvanat bahçesi var. Enis Batur, “Giderim, hâlâ da gidiyorum ama sevmiyorum hayvanat bahçelerini” diye başlıyor kitabına. Sonra da harf, harf, sözcük sözcük yeni bir hayvanat bahçesi yapıyor sizler için. Ancak bu bahçede kafesler içine kapatılmış tutsak hayvanlar değil alabildiğine özgür canlılar var. İçinde tavus kuşlarının da düşsel kuşların da olduğu, balıktan zebraya, kediden köpeğe, gergedandan örümceğe kadar bin bir türlü, rengârenk bir Özgür Hayvanlar Bahçesi. “Ama bu hayvanat bahçesi gerçek değil ki, nasıl gezebiliriz?” diyenler için yeniden anımsatalım Batur’un sözlerini: “Anka’yı görmeyeneler, onu göremeyenlerdir.”

Enis Batur’un Zoo’m – Harflerden Hayvanat Bahçesi kitabını indirimli fiyatla satın almak için tıklayın.

1 Comment

  1. Sayin Batur, kitabi yarin alip okuyacagim.. ozeti okudum buradan sanirim geri donmustur kediniz,, ayni seyleri yasadik hep.. gozyaslari ve huzunle

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.