Zengibar (Zanzibar)

İsminin içinde bar kelimesinin geçmesi dünyadaki bir çok barın isminin Zanzibar olmasına yol açmıştır. İsmi bu kadar bilindik ama haritadaki yeri bu kadar bilinmedik başka bir yer yoktur herhalde.

Hint Okyanusu’nun Afrika komşusu Zanzibar Adası, mutfağımızdaki binbir baharatın kaynağı, ana yurdu. Tropikal doğası, bitki örtüsü, maymunları, yunusları, ıstakozları, yağlı boya tabloları, taş ve ahşap ustalığı dünyaca ünlü. Sıcaklık tüm yıl 25-35 santigrat derece arasında değişiyor.

Adanın isminin etimolojisi hakkında farklı görüşler hakim.

Zanzibar ismi Farsça’da “Zenci Kıyısı” anlamına gelir. Arapça’da da benzer anlam gözlenir. Ayrıca “Zingi” kelimesi zencefil anlamına da geldiğinden “Zencefil Adası” veya “Baharat Adası” olarak da anılır.

Lojistik öneminden ve özelikle karanfil olmak üzere binbir çeşit baharatın yetiştiği bir ada olmasından dolayı, binyıllar boyunca tüm tüccarların uğrak yeri olmuş. Kimler gelip geçmemiş ki Zanzibar’dan; Asurlular, Sümerler, Hintliler, Çinliler, Persler, Araplar, Yemenliler (Berberiler), Portekizliler (Vasga De Gama önderliğinde), Uman Sultanlığı, Türkler ve İngilizler.

Günümüzde Pemba adasıyla birlikte Tanzanya sınırları içinde özerk bir bölgedir. Halkın çoğu müslüman ve -tenleri çok siyah olmasa da- zencidir.

Zanzibar’ın en üzücü tarih aralığı Umman Sultanlığı altında başlatılan köle ticareti sırasında 18. Yüzyılda gerçekleşmiş. Adada bulunan Hintli tüccarların finansmanı ile gerçekleşen insanlık dramı Doğu Afrika’nın en vahşi görüntülerine sahne olmuş.

Zanzibar’da bir dost; Raşid

Zanzibar öylesine uzak ama Zanzibar insanı da bize öylesine yakın.

“Who wants to live forever” parçasıyla bana yaşamın aslında o kadar da değerli olmadığını düşündüren Fredy Mercury’nin (Faruk Bulsara) Zanzibarlı olduğunu ise ancak bu adaya gelişimle öğrendim.

Hayatımda genelde kısa vadeli seçimleri yanlış ama orta ve uzun vadeli seçimlerimi doğru yapmışımdır. Dar Es Salam’dan küçük uçaklarla Zanzibar’a 20 dk.’da geçmek varken 2,5 saatlik feribot yolcuğunu tercih etmem de bir hataydı. Üstelik bu hatamı Zanzibar’a 2. kez gidişimde de tekrarladım.

Feribot’ta dağıtılan naylon torbalar ücrete dahil, deniz tutabilir. Anlayacağınız gibi ben özelikle ilk gidişimde o torbayla arkadaş olmuştum.

Diğer yandan ise bu hata bana hem şöförümüz, hem de dostumuz olacak Raşid’i tanıma fırsatı doğurdu. Feribottan inmemizle kısa bir pasaport kontrolünden geçtik ve liman dışında bekleyen taksicilerden biri olan Raşid ile anlaştık. Yüzüne yılların yorgunluğu düşmesine rağmen genç bir delikanlı enerjisiyle yaşayan bu kişinin olgunluğu, dinginliği ve güvenirliliği beni etkiledi. Tanrı’nın rastlantısıdır ki, Zanzibar’a yıllar sonra tekrar geldiğimde yine limanın kapısında Raşid’i gördüm ve ikinci Zanzibar gezimde de Raşid hep benimle oldu.

Stonetown’dan Ormana Doğru…

Feribottan iner inmez adanın eli yüzü düzgün tek şehrine ulaşıyorsunuz. Şehir dediysem, küçük bir kasaba gözünüzde canlandırmalısınız.

Arap mimarisi şehri kucaklamış. Aynı mimariyi Avrupa’nın göbeğindeki Sevilla, Kordoba veya Granada’da, Orta Doğu’da Şam veya Halep’te görürsünüz. Daracık sokaklar arnavut taşlarıyla döşenmiş. Hiç bir zaman düz bir yol bulamazsınız, yollar hep dolambaçlı ve eğridir. Sağa sola serpişmiş dükkanlar, sokakların çok dar olmasından dolayı birbirlerine son derece yakındır. İnsanlar tahta taburelerini yollara atmış ve ufak ufak öbeklenmiş gruplar şeklinde hep koyu bir sohbet alemindeler. Siz yolda yürürken sanki kimse sizin varlığınızın farkında değilmiş gibi davranır ama aslında gözler çaktırmadan hep sizin üzerinizdedir.

Stonetown’da bir kaç ziyaret edilebilecek yer olmasına rağmen turistler için esas cazibe şehrin dışıdır.

Şehirden çıkmanızla birlikte ormana girersiniz. Orman dediysem gerçekten sık bir orman. Sağınıza bakın binlerce ağaç, solunuza bakın binlerce ağaç, manzara alabildiğine yeşil. Yol kenarında kümeleşmiş 10-15 kulübe. Bunlar Zanzibar köyleri. Kabile gibi yaşıyorlar. Köyün bir evinin kapısında bayrak bulunur, bu bayrak köyün reisinin evidir. Köydeki tüm sorunları reis çözer, arabulucu ve uygulayıcıdır.

Okyanus kenarındaki köyler görülmeye değer doğrusu. O köylerin yakınındaki sahilde bol bol midye kabuğu bulabilirsiniz, çünkü köy ahalisi midyelerin içini ziyan etmiyorlar, onlar için midyeler atıştırmalık aperatifler.

Asfalttan bozma yolda araba ilerlerken ormanın içlerine doğru yürüyen alacalı kıyafetler giymiş köylü kadınları görüyoruz. Hepsi kafasının üzerinde bir şeyler taşıyor. Ağaçların arasında ormana dalarak gözden kayboluyorlar.

Adanın batısı daha kel ve oteller daha çok batıya yuvalanmış. Doğu kısmı ise benim daha ilgimi çekti. Hayatınızda kaç kez kendinizi koca bir ormanın içinde bulabilirsiniz ki.

Stonetown adanın doğusunda, Nungwi bölgesi ise adanın tam kuzeyi. Med-cezirin en az olduğu bölge de işte bu Nungwi bölgesi. O yüzden okyanusta yüzülebilecek tek yerin Nungwi olduğunu söylüyorlar.

Nungwi’de orman seyrekleşiyor ve bungalov tarzı tatil köyleri başlıyor. Ada’da Stonetown haricinde bulabileceğiniz bir kaç bar ve restaurant da Nungwi’de. O yüzden turist dolu.

Dhows

Adalılar Muson rüzgarlarını kullanmayı bin yıllar önce öğrenmiş olmalılar. “Dhows” olarak adlandırılan bu yelkenliler tam anlamıyla buraya özgü.

“Dhow” okyanusun bereketini evlere getirmiş, “dhow” uzakları yakına getirmiş adalıya. Bu yelkenliye çok kalabalık biniyorlar ve yelkenin görünümü bilindik yelkenlerden çok farklı.

Kafanızı ne zaman okyanusa çevirseniz uzaklarda bir “dhow” görmeniz olası. Bir adalı için deniz ürününden daha değerli ne olabilir ki. Ama yine tüccar kazanıyor olmalı, işçi çalışır, patron kazanır. Kural bu. Onca emeğin karşılığı balık pazarında kilosu bir dolardan fazla etmiyor.

Med – Cezir

Kaldığım odanın harika bir okyanus manzarası var. Mavi ile yeşilin birlikteliği ufukta gök mavisiyle buluşuyor, neresi okyanus neresi gök belli değil.

Tepemizdeki bulutların hızına ise insan hayran oluyor, sanki bir tren gibi üzerimizden geçiyorlar.

Ancak bir günüm var burada. Bu muazzam okyanusla içli dışlı olabilmek için alışkanlığım olan erken kalkmama güveniyorum. Sabah ola hayrola.

Hayır mı bilemem ama sabah penceremde beni bir süpriz bekliyor.

– Okyanus nerede, kim yürüttü koca suyu? Ben neredeyim? Akşam odayı mı değiştirdik, manzaramı kim çaldı?

Sular yok olmuş, şaşkınlık içinde fırlıyorum dışarıya. Koca su 2 km kadar uzağa gitmiş. Sorup soruşturuyorum. 2 saat vaktin var kabuk toplamak için diyorlar. Ayağı koruyacak bir lastik deniz ayakkabısı giydikten sonra başlıyorum okyanusta yürümeye.

Hiç unutmam Azov denizi donmuştu da üzerinde deliler gibi koşturmuştum, şimdi de okyanusta yürüyorum. 2 kilometre kadar yürüdükten sonra Mercan kayalıklarına geliyorum. Zaten mercanlar kendi pozisyonlarını med cezire göre ayarlamış. Mercanlardan sonra Okyanus derinleşiyor. Mercanların bulunduğu bölgede tüm canlılar barındığı için tüm kabuklu hayvanlar burada. Zaten etrafımda dört beş adam da ellerindeki mızraklarla bazı canlıları avlıyorlar. Ben sadece midye topluyorum. Bir süre sonra bir adam beni uyarıyor, on beş dakika sonra yavaştan geriye dönmeliymişim. Öyle ya koca su tekrar pencereme manzara olmak için geri gelecek.

Kabuk toplama turu bana pahalıya mal oluyor, 2 saatte okyanus sıcağı ve suyun içinde yürürken sudan kırılan ışınların daha da kuvvet almasıyla kavrulmuşum. Ne yanık kremi, ne de yumuşatıcılar, bana yoğurt lazım yoğurt, annem annem.

Baharat Kokulu Orman

Siz hiç hayatınızda vanilya ağacı gördünüz mü?

Limon otu?

Henüz açmamış bir karanfil?

İçi ve dışı kırmızı muz?

Ağaç kabuğundan tarçın?

“Old Spice” isimli parfümün özü olan yaprak?

Zencefil?

Umarım gün gelir, sizi de rüzgar bu ormana atar ve doğanın mucizesine şahit olursunuz.

Aslında baharat tarlaları çok büyük bir alanda olurmuş, örneğin karabiber bölgesi deyince çok büyük bir bölge aklımıza getirmeliymişiz ama turistlerin tüm çeşitleri görebilmesi için baharat köyleri var.

Bu köylerde bir çok bitkiyi ve baharatı aynı anda görebiliyorsunuz. Ormanın içerisinde maymunların cirit attığı, köylerde hem bitkileri tanımaya çalışıyorsunuz hem de ağacın tepesine tırmanan bir köylünün aşağıya attığı hindistan cevizinin suyunu taze taze içebiliyorsunuz. Turun sonunda köyde size rehberlik eden çocuklar size topladıkları otlardan kravat ve şapka yapıyorlar, tabii beklentileri hoş bir bahşiş. Ayrıca tezgahta satılan bin bir çeşit baharattan veya çay çeşitlerinden satın alabilirsiniz.

Zanzibar’ın Gözleri

Ortalama ömrün 40 yaş olduğu adada hayat şartlarının ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. İçme suyu temin etmekte zorlanan ada halkı, bir çok sağlık sorunu da cabası; aids, hepatit gibi hastalıkların önüne geçmeye çalışılıyor.

Bu cennet adada turistlerin keyfine diyecek yok ama bir yerli için hayat hiç de kolay değil.