Kazablanka – Fas

Kazablanka - Fas

Kuzey Afrika’da Avrupa Esintisi
Tarih: Eylül-2004

Bu şehir öyle bir şehir ki, şehri yaşarken neyi yaşadığını anlayamıyorsun.
Bu şehirde bir İspanyol musun? Fransız mı? Magrebi mi? Arap mı?

Hangi kültürün içerisindesin belli değil. Ancak sonraları şehri, sinirleri alınmış yumuşak insanlarını, mozaik kültürünü özlüyorsun. Tıpkı bu satırları yazarken benim özlediğim gibi.

Ne yalan söyleyeyim, isminin gösterişi yüzünden büyük bir beklentiye girerseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.

İspanya’daki bir çok şehrin ve yörenin isimlerinin Arapça olduğunu biliyor muydunuz? Bu şehrin ismi ise tam tersine İspanyolca’dan geliyor.

Anlamı “Beyaz Ev”.

Fas’a ilk yerleşenler Yemen’den gelen Berberiler. Sonra Araplar, Franco’dan kaçan İspanyollar, göçebe Portekizliler, kültür sömürgecisi Fransızlar.

Her şeye rağmen Berberi kültürü ve dili hala baskın. Ülkeyi kırk iki yıl kadar yöneten Fransızlar ise tüm dünyada yaptıklarını burada da yapmış ve kültürlerini damardan aşılamış. O yüzden ülkede Berberi kültüründen sonra, Fransız kültürünü hissediyorsunuz.

Fas’ın Doğu kıyısı Atlas Okyanusu’na, Kuzey’i Akdeniz’e bakıyor.

Cebelitarık Boğazı sayesinde Kuzey’de İspanya’ya komşu. Diğer komşuları, Cezayir ve Moritanya. Otuz beş milyon civarında kayıtlı nüfus var.

Başkenti ve politikanın yaşandığı şehir; Rabat, ticaretin merkezi; Kazablanka, egzotik dokunun adresi; Marakeş, eğlence ve tatil yeri; Agadir.

Genç kuşağın belki hiç görmediği, benim gibi otuzları yaşayanların hayal meyal hatırladığı, kırk ve üzeri yaştaki insanların unutamadığı film, Kazablanka. Humphery Bogart’ın oynadığı film, aslında bu şehirde değil Holywood’da çekilmiş. Fakat şehirde filmin en can alıcı kısmının geçtiği “Ricky’s Bar” var. Hem de yirmi sekiz tane, şimdilik…

“Korniş” diye adlandırdıkları cadde okyanusa paralel uzanıyor. Manzara alabildiğine okyanus. Etrafta plajlar ve pahalı villalar. Villa sahipleri sadece Fas zenginleri değil, aynı zamanda tüm Arap alemi zenginlerinin de muazzam villaları var. Okyanusta yüzmek zor olduğu için okyanus kenarlarına içlerinde havuz bulunan özel plajlar yapılmış. Bir tarafta halk plajı ve plajın neredeyse yarısında futbol oynayan halk ve diğer yanda havuz kenarında Kazablanka zenginleri.

Eylül ayında yüzünüzü okşayan tatlı okyanus esintisini hissetmeniz için dünyanın bulunmaz cennetlerinden biri. Akşam olduğunda ise gece hayatı için doğru adres yine Korniş.

İkinci Hasan Camii şehre damgasını vurmuş. Çünkü çok büyük. Okyanus kenarına inşa edilmiş cami pek sanat kokmasa da, “bana çok para harcandı” diye bağırıyor. Halkın bir kısmı ise bu camiye bu kadar para harcanmasını onaylamıyor. Sonuçta halkın parası diyorlar.

Şehir balık restoranları ile meşhur. Akdeniz balıkları, Okyanus’tan çıkan balıklara göre çok daha lezzetli.

Faslılar için önce yemek, sonra giyim. Et yemekleri ise Fas sofrasının olmazsa olmazı. “Tajin” güveç anlamına geliyor ve güveçte çeşitli sebze, et veya tavuk pişiriyorlar. “Pastilla” adı verilen hamurişi tamamen Fas’a özgü bir yemek. Yemeklerde baharatlar cömertçe harcanıyor. “Harira” isimli çorba ve “Kuskus pilavı” geleneksel Berberi yemekleri. Ayrıca naneli çay ve eşlik eden minik kurabiyeler Fas mutfağının klasikleri.

Faslıların görünüşü hakkında beklentim diğer Arap ülkelerindeki görüntüden farklı değildi. Fakat yanılmışım. Fas’ın tarihi insanların görüntüsünü anlatır gibi. Halkın geneli uzun boylu, tenleri kumral veya esmer, kadınlar bakımlı. Sanki Avrupalı Arap.

Fakat söylemeden geçemeyeceğim, kadınların dişleri genelde çok çirkin. Çin’den sonra gördüğüm en bozuk diş yapısına sahip halk. (İran’lı kadınların dişleri üzerine tanımam)

Kavga dövüş yok. Her ülkede trafikte söylenen insanlar olur. Burada o bile yok. Rahat ve hoşgörülüler.

Üç beş ufak dükkanın bir araya geldiği yere, pazar anlamına gelen “Medina” diyorlar. Fakat esas Medina eski Kazablanka. Medina’nın içinde onlarca hediyelik satan dükkan var. Gittiğim çoğu ülkede bulabilirsem yağlı boya tablo alırım. Fakat burası farklı. Son derece estetik el işi tahta işlemeciliği var. “Babuş” adı verilen burunları kıvrık terlikler, elde yapılmış ayna çerçeveleri, fenerler.

Osmanlı’nın Fas’ı ele geçiremediğini öğrendiğimde ne yalan söyleyeyim içim buruluyor. Faslılar, Cezayir ile Fas arasında yüksek dağlar var, herhalde Osmanlı o yüzden buralara gelemedi diyorlar.

Tahminimce “Fas” ismi Türkçe’ye “Fes” isimli şehirden gelmiş olmalı. Çünkü Araplar dahi bu ülkeyi “Morok”, “Morokko” veya “Magrep” diye anıyorlar. Faslılara Arapça’da batılı anlamına gelen Magrebi, yani batılı diyorlar. Bizim fes olarak bildiğimiz ve Osmanlı zamanında kullanılan şapka türü bu ülkeden Osmanlı’ya gelmiş.

İki bin beş yılında Türkiye’ye gelen turist sayısı yirmi milyon kadar olacak.

Ülkemizi küçümsemiyorum ama böylesine görülmeye değer bir Fas’a üç milyon turist geliyor.

Biz gezginler bardağın boş tarafını görmeliyiz.

Fas hala çok bakir. Gezginler için keşifleri bekleyen bulunmaz bir ülke.