Vicdan ve Ahlak

Vicdan ve Ahlak

Vicdanımız, yaptıklarımızın doğru ya da yanlış olduğunu söyler bize. Eğer yanlış yapmışsak cezalandırır, doğru yapmışsak ödüllendirir bizi. Suçumuzu herkesten saklayabiliriz ama vicdanımızdan saklayamayız. Yaptığımız her yanlış için, yaptığımız yanlışın büyüklüğü ile orantılı bir acı duyarız içimizde. Yaptığımız iyi şeyler için de sağladığımız fayda ile orantılı bir huzur ve mutluluk hissederiz.

Peki nedir doğru ile yanlışı ve bunların derecelerini belirleyen vicdanımızda? Bir yasa, bir hakim, avukat ve mahkeme olmadığına göre nasıl belirlenir cezalar ? Her vicdan benzer şekilde mi cezalar ve ödüller, olumlu ve olumsuz duygular yükler insana, yoksa herkes için farklı mıdır kriterler? Herkeste gelişmiş ve doğru işleyen vicdan olsaydı muhtemelen kötülük diye bir şey kalmazdı. Dinlerin cennet vaat etmesine ya da cehennemle korkutmasına da gerek kalmazdı. Çünkü zaten cennette vaat edilen huzuru ve cehennemin tehdit eden acısını vicdan bu dünyada yaşatırdı herkese.

Vicdan, akıl ile beslenir, aklın yardımı ile doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir. İnsanlara doğruyu ve yanlışı söyleyen akıl ile yapılmış olanların doğru mu yanlış mı olduğunu söyleyen aynı akıldır. Yani insan bir suçu işlemeden önce, bunun ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu, kendi aklının erdiği kadar biliyordur. Yapılanların sonucunda da gene kendi aklının erdiği kadar acı çekiyordur ya da yaptığı doğrular ile anlam kazanan hayatı mutlu olmasını sağlıyordur. Yaptığı kötülüklerden dolayı acı çekmeyen bir insanın aklı, yapılanın kötü olduğunu algılayamıyor demektir. Dolayısıyla kötülüğü yaparken de kötülük yaptığının farkında değil demektir.

Aklı, iyi ile kötüyü ayırt edemeyen birisi iyi bir insan olamaz. İyi bir insan, sadece aklını kullanabilen insanların arasından çıkabilir. Bununla birlikte akıllı olmak iyi bir insan olmak için yeterli değildir. Doğrular ve yanlışlar, çocukluktan itibaren bize aşılanırlar. Bazı şeyleri yaptığımızda azarlanır, bazılarını yaptığımızda ise azarlanırız. Bu yolla ailemizin ve içinde bulunduğumuz çevrenin doğru ve yanlışlarını devir alırız. İçinde bulunduğumuz çevre bize yanlışları doğru diye aktardıysa, biz de yanlışları yapmaya istekli, kötü insanlar olabiliriz.

Sağlıklı düşünebilen insanlar, kendilerine öğretilenleri sürekli sorgularlar. Hiçbir şeyi mutlak doğru olarak kabul etmezler ve zaman içinde değiştirebilirler. Belli bir olgunluğa geldiklerinde büyük oranda kendilerini yanlış bilgilerden kurtarırlar.

Dini inançlar insanların daha iyi olmasını sağlar mı? Toplumdaki yaygın görüş dinden kaynaklanan korkular sayesinde insanların kötülük yapamayacağı ve daha iyi insan olabilecekleri şeklindedir. Bununla birlikte inançlar, kesin doğrular olarak kabul edilmişse, sorgulanıp üzerinde fikir yürütülmeden uygulanıyorsa, o kişinin iyi olması sadece tesadüfen olabilir. Din olarak öğretilenler onu iyi bir kişi yapabileceği gibi çok tehlikeli ve zararlı bir insan da yapabilir.

Doğrular çok değişken olabilir ve mutlaka kişinin yorum katmasını gerektirebilir. Örneğin adam öldürmek yanlıştır ama bir caniyi öldürerek başkalarının hayatını kurtarıyorsanız iyi bir şey yapmışsınızdır. Çok acı çeken ve birkaç saat içinde ölecek olan birisini öldürmek de iyilik olarak değerlendirilebilir. Hırsızlık kötüdür ama, yapılan hırsızlık çok büyük bir yarar sağlamak amacıyla yapılmışsa sonuç iyidir. Yanlış ve doğruları kalıplar halinde belirlemek kolay değildir çünkü yanlışlar ve doğrular çoğu zaman iç içe girmişlerdir. Bir açıdan bakıldığında yanlış olan, başka bir açıdan bakıldığında doğru bulunabilir.

Ahlaki değerleri başkalarından öğrendiğiyle sınırlı tutmayıp üzerinde düşünüp mükemmelleştirmeye çalışan kişi başkalarını yargılamamayı, hoşgörülü olmayı da öğrenir. Çünkü onun için doğrular, mutlak doğrular değildir, üzerinde düşündükçe değişebilirler. Herkesin ulaştığı doğrular farklı olabilir. Büyük ihtimalle farklı doğruların hepsi de belli bakış açılarından bakınca herkese doğru görünebilir. Bir konuda birden fazla doğru olabilir. Kişileri yargılamak yerine, neden bu şekilde davranmış olabileceklerini araştırmak, kendimizi geliştirmek açısından çok daha yararlı olacaktır. Ayrıca bu gerçekten sorgulamaya açık olup olmadığımızı gösteren bir sınav olarak da değerlendirilebilir.

Vicdanımız bizi doğru yolda tutacaktır ama biz onu yeterince besleyebildiğimiz sürece. Sorgulayıcı düşünce tarzı, aklı hür, vicdanı hür, başkalarının hürriyetine saygılı insanlar üretmek için kaçınılmazdır. Aklı ve vicdanı hür olmayan birisi ne iyi ne de kötü bir insan olabilir. Yaptığı iyilik ve kötülükler onlara öğretenlerin iyilik ve kötülükleridir.

Kaynakça:
Ahlak Üzerine Tartışmalar – Jon Nuttall