Etiyopya

Etiyopya

Etiyopya
Yıl: 2003

– Elvan sen bizim her şeyimizsin.

Sonra Elvan çıkıyor. Son derece sevimli bir aksan ile Türkçe konuşuyor.

Ne diyeceğimi bilemiyorum.

Woddy Allen bu sahneden beş tane film çıkarır.

Hayatında belki hiç siyah insan görmemiş Türk insanı bağırıyor, sen benim her şeyimsin diyor. Elvan koşuyor, dünya rekoru kırıyor, Türk bayrağını öpüyor ve en inanılmazı şakır şakır Türkçe konuşuyor.

İşte Türkiye gerçeği.

Elvan Etiyopyalı. Etiyopya deyince bir çoğunuzun aklına açlıktan ölen insanlar geliyor olabilir. Çünkü Afrika’da en çok açlığın çekildiği ülkelerden biridir.

Benim gibi bazı utanmazların aklına, dünyaca meşhur güzel kızları da gelebilir.

Amerika kıtasında Kolombiya ve Venezüella, Avrupa’da Türkiye, Ukrayna ve Tataristan, Afrika’da ise Nijerya ve Etiyopya kızları.

Gezginlere bir tavsiyem var. Başkalıklarla dolu bir coğrafya arıyorlarsa -ki gezginin ruhu bunu arar- dünya haritasında büyük nehirleri takip etsinler. Teknolojinin kısır zamanlarında, amaç öncelikle hayatta kalmakmış. Hayatta kalmak için yiyecek lazım. Ürün için ise su lazım. Su nerede? Nehirde. Nehir çevresinde hasat çoğalınca nüfusta bu bölgeye toplanıyor ve medeniyet nehirlerin çevresinde gelişiyor.

Nil Nehri, Etiyopya’dan doğup Sudan üzerinden Mısır’a oradan da Akdeniz’e dökülüyor.

Etiyopya zamanın meşhur “Yukarı Nil”i.

Elinizi haritanın üzerinde Mısır’dan Kızıl Deniz’i takip ederek Güney-Doğuya doğru kaydırırsanız. Sudan – Cibuti – Eritriya ve Etiyopya’yı görürsünüz. Yıllardır birbiriyle savaşan dört ülke. Etiyopya’nın denize kıyısı yok.

Başkent Addis Ababa. Anlamı “Yeni Çiçek”.

Geniş bir ova. Ovanın ortasından yükselen bir buhar. İşte bu yeraltı kaynağı hayat vermiş Addis Ababa’ya. Bu yeşil şehir gerçekten de Afrika’nın doğusunda açan sevimli bir çiçek. Tüm yıl hemen hemen aynı sıcaklığa sahip; yirmi beş, otuz derece arası.

Etiyopya’nın nüfusu yetmiş milyon kadar. Bu nüfusun çok küçük bir kısmı büyük bir servete sahip, geri kalanlar ise oldukça fakir. Öyle ki, Addis Ababa’yı az biraz terk eder gibi olun teneke kulübelerle karşılaşıyorsunuz. Hal böyle olunca, şehir güvenli demek oldukça zor. Yine de İstanbul’dan daha güvenlidir demeden de geçemeyeceğim.

Afrika’yı anlamak çok zor, fakirlikten kırılan bir halkın yüzünden düşmeyen gülümseme, işte Afrika’nın sembolü: her şeye rağmen buruk ama sevecen bir gülüş.

Etiyopyalılara zenci demek zor; çikolata tenliler. Tenleri öyle ki, sanki siyah derileri beyaz olmak için kendini zorlamış gibi. Kısacası esmer ile zenci arası. Saçlar genelde kıvırcık, dudaklar ortalama zenciden daha küçük. Etiyopyalıları diğer zencilerden ayıran en büyük fark ise burunları. Bir kısmının burnu zencilerin o tombul burnundan daha küçük, ama hala tombulca, bir kısmının burnu ise mankenleri kıskandıracak kadar düzgün ve estetik.

Vücut yapıları tarihlerini de ele veriyor gibi. Tarihlerinde en ünlü kraliçeleri Şiba. Şiba İsrail’e gidip Kral Salomon (Biz Süleyman diyoruz) ile evleniyor ve çocukları oluyor. Hatta Musa’nın on kuralı olan taşın hala Etiyopya’da olduğu ve inanması zor olsa da kendilerinin taşı hala koruduğu söyleniyor.

Diğer yandan Kafkaslardan dahi bazı gruplar bu topraklara yerleşmiş, öyle ki “Hariri” kabilesinin lisanında çok fazla kelime Türkçe kökenli. Arap yarımadasına yakın olmalarından dolayı Arapça konuşan ve Arap kültüründen etkilenmiş bir çok kabile de var. Bir kısım bölgeye İtalyanlar hakim olmuş. Haliyle sonunda İngilizler de epeyce konaklamış bu coğrafyada.

Küçük etnik gruplar da yıllardır yaşamını sürdürüyor. Çarlık sonrası sürgün yemiş Rusları görünce şaşırıyorum. Etiyopya’da doğmuş büyümüş Ermenilerle de tanışıyoruz. Bazıları Anadolu’dan kaçtıklarını, bazıları da Erivan’dan sürüldüklerini iddia ediyorlar.

Resmi dil “Amerik”, fakat bir çok başka kabile dilleri de mevcut. Halkın büyük kısmı İngilizce konuşabiliyor.

Açıkçası Gana tecrübemden sonra, günlük yaşayan orman kabilelerinin torunlarını karşımda bulacağımı zannediyordum.

Oysa durum farklı.

Tamam ülkede çok fazla teknolojik bir gelişme olmamış, ülkenin geneli fakir ama insanların duruşu ezik bir Afrikalıdan ziyade şanssız bir medeniyetin torunlarını andırıyor.

İletişimlerinde size çok komik gelebilecek bir özelikleri var. Hani, siz konuşurken karşınızdaki insan, sizi dinlediğini veya onayladığını göstermek için HI, HI der ya. Etiyopya’da ise bu onaylama veya şaşırma göstergesi derin bir nefesi çok hızlı içe çekilerek gösteriliyor.

Bir deneyin; nefesinizi hızlıca içinize çekerken IUHHH diye bir ses çıkıyor. Eğer konuşmanız karşınızdakinin çok ilgisini çekmişse, gözlerini sizin gözlerinizden hiç ayırmıyor ve sizin cümle aralarınızda çok büyük ve çok hızlı nefes içe çekiliyor. Haliyle bu durumda çıkan ses daha yüksek oluyor. Açıkçası bu yapı benim konuşma düzenimi bozdu, bir haftada buna alışamadım ve gülmemek için inanılmaz çaba gösterdim.

İnsanlar beklediğimden çok daha nazikler. Her gittiğimiz toplantıdan çıkışta yemeğe davet ediliyoruz, fakat hiç de misafirperver ısrarcılığı yok.

Kadın erkek ilişkileri diğer bir çok Afrika ülkesinde olduğu gibi çok doğal, aşk bir kelebek gibi her köşede uçuşuyor.

Kahve kelimesine sahip çıkıyorlar. Etiyopya’da kahve, “Kaffa” isimli şehir civarında yetiştiriliyor. Onlara göre kahve kelimesinin kökeni bu şehrin isminden geliyor. Bu böyle midir, yoksa kahve yetiştirildiğinden dolayı mı şehrin ismi Kaffa konulmuş bilemiyorum ama üç paket kahveyi bavuluma atıveriyorum.

Yerel mutfak ise bizim damak tadımızdan oldukça uzak.

Şehrin gece hayatı eğlenceli ve bir o kadar da tehlikeli. Afrika’da akşam dışarı çıkarken aklınızdan bir şeyi çıkarmamalısınız. Her ne olursa olsun siz bir beyaz ve yabancısınız. Gittiğiniz her yerde ilk göze batan kişi sizsiniz. Bu eğlenmek için avantaj, fakat tehlikeyi de peşinden getiriyor. Yine de size tavsiyem hesaplanmış riskleri göze alarak Etiyopyalıların eğlencesine dalmanız, dans etmek onların ayrılmaz bir parçası.

Çok ülke görmenin en keyifli yanı işte bu, her gittiğiniz yerden aklınızda hep bir kaç tat kalıyor; Mısır’da Kızıl Deniz’in derinlikleri, Pakistan’da buram buram kokan baharat, Kazakistan’da votka, İsveç’te lapa lapa kar, Küba’da puro keyfi, Yemen’de yerel kıyafetler, Moskova’da Rusya Oteli’nin hengamesi, Gana’da yumuşak iklim, İran’da çello kebap, Çek Cumhuriyeti’nde mimari, Türkmenistan’da kavun, Macaristan’da Tuna Nehri’nin maviliği, Ukrayna’da gece hayatı, Bosna’da savaş sonrası huzur…

Etiyopya’dan ne kaldı hala damağında diye sorarsanız;

O buruk ve sevecen gülüş ve tabii…

– Elvan sen bizim her şeyimizsin.