
Birçok lider, kendi topluluğunu, başka bir topluluğu ezerek yükseltmeyi amaçlamıştır. Genelde din, dil, milliyet gibi insanları ayırt eden düşmanlık tohumları eken faktörler ön plana çıkartılmıştır. İnsanlar, konuştukları dil, giydikleri elbise, oturdukları vatan, inandıkları din, taşıdıkları unvana göre ayırt edilmişlerdir. Sonuçta izlenen yöntemler bütünün yararına uygun olamamış sadece belli topluluk ve kişilere geçici avantajlar sağlamışlardır. Bu tip liderler kendilerinin devamlılığını sağlayamamışlardır.
Dar zihinler, sosyal kurumların, toplulukların çıkarları için çalıştığını düşünürler. Bu nedenle başka bir topluluğun çıkarları uğruna, bu kurumları yıkmak isterler. Kendi topluluğuna bağlılığını güçlendirebilmek için sanal ya da gerçek düşmanlıklar yaratmak da, kullanılan yöntemler arasındadır. Atatürk, laiklik, masonlar, yahudiler, araplar, rumlar, türkler, İsrail, ABD, Yunanistan, Türkiye, kürtler, şiiler, aleviler, sünniler, komünistler, faşistler gibi düşmanlar belirleyip taraftarlarında sürekli düşmanlık pompalamaktadırlar. Düşünmekten aciz, tek öğrenme kaynağı liderleri olan topluluk üyeleri her söylenene inanmakta ve kimi zaman gerçek, kimi zaman uydurma olan düşmanlarına büyük bir nefret beslemeye başlamaktadır.
Bu tip toplulukların yönetilmesinde baskı ve görevlilerin başarısı esastır. Bireyler, erdemli olmanın ve ileri görüşlülüğün iyilik getirdiğini, aksinin kötülük getirdiğini göremezler.
Günümüzde iletişimin artması, internet gibi sermaye olmadan yayın yapmaya olanak veren kanalların yayılması öğrenme kaynaklarını artırmıştır. Yeter ki insanlar öğrenmek ve araştırmak istesinler. Araştırmayan insanlar için haber alma kaynakları çok gibi görünse de aslında çok sınırlıdır. Medya çıkarları doğrultusunda tek tip haber vermekte, işine gelmeyen gerçekleri gizlemekte hatta çarpıtmaktadır.
Tüm insanlığın ortak çıkarına uygun düşen topluluklar yüzyıllar boyunca güçlenerek ayakta kalabilmişlerdir. Bu toplulukların bireylerinde din, dil, ırk, millet farkı gözetmeyen insan sevgisi vardır. Günümüzde iletişimin kolaylaşması ile bu toplulukların güçlenmesi çok daha büyük bir ivme kazanacaktır. Düşmanlık politikaları kısa süreli ve geçici güçler oluştururken, herkesin iyiliğini amaç edinenler kazanacaklardır. Savaşarak, düşmanlık besleyerek değil, sevgiyle ve iletişimin gücüyle kazanacaklardır.
Dünyada iki tür insan vardır: Yaşayanlar ve yaşayanları seyredip eleştirenler. Seyretmek ÖLÜM’ü , katılmak ise YAŞAM’ı simgeler. Yaşamak insanın kendisi olabilmesi, yaşama etkin biçimde katılabilmesi şeklinde tanımlanabilir. Yaşayan kişi ÖZGÜR’dür, daha az korkar, daha fazla sever. İsteğiniz yaşamak olmalı. İyi niyetli yönetenlerin isteği de bireylerin yaşaması olmalıdır. Bireylerin özgür olmasını ve yaşama etkin biçimde katılmasını istemelidirler.
İstekleriniz görevinizin gereğine uymuyorsa, sizin için ümit kalmaz. Görevinizi yaparken kendiniz olamıyorsanız, özgür değilseniz, korku altında iseniz, kazandığınızı sandığınız başarılar gerçek değildir ve size bir yararı yoktur.
Yaratıcı benlikler kaderi yaşar, yazar ve üretirler. Bir şey yaratamayanlar, üretemeyenler, düşünemeyenlerdir, yaşamayanlardır.
İnsan bilgiye sahip olduğu oranda, yaşamın sebep-koşul-sonuç zincirini kavrayabilecek, kendi seçimi ile olayları yönlendirebilecek ve kadere etkili olabilecektir. Bilgisi olmayan insan, başkalarının boyunduruğu altında yaşamak zorunda kalacaktır.
İnsanları cahil bırakarak kolay yönetme politikası geçmişte bazı liderlerin işine yaramıştır. Düşünemeyen, araştırmayan, cahil topluluk, tek yandan gelen gerçek dışı bilgiler ve üretilen yalan senaryolarla, etki altına alınmıştır. Bu topluluk, liderlerinin ezerek yükseldiği kişiler olmuştur. Halkın bütününe yarar sağlamayan politikaların iflas ettiği her seferinde görülmüştür.
Başarıya ve mutluluğa götürecek olan, tüm insanlığa yarar sağlayacak barış ve insan sevgisini öne çıkartacak yaklaşımdır.
İlk yorum yapan olun