
Evet aynen dediğim gibi. İster inanın ister inanmayın Bush savaş falan istemiyor, sadece istiyormuş gibi yapıyor. Avanak Avrupalılarla diğer az gelişmiş ülkeler de bu kurnaz politikacının oyununa geliyor. Bush’u aptal olarak kategorize etmiş olanlar da kendilerini büyük sürprize hazırlasınlar. Bush’un derdi Amerika’nın milli çıkarları falan değil. Bush’un derdi Teksas Petrol Şirketleri ve onların ceplerine girmekte olan karlar.
– Bu şirketler nasıl kar ederler?
Petrol fiyatları tavana vurduğu zaman.
– Petrol fiyatları ne zaman tavana vurur?
Dünyada savaş ortamı ve belirsizlik hakim olursa.
– Petrol fiyatları ne zaman düşer?
Belirsizlik ortamı ortadan kalkınca.
– Belirsizlik ortamı nasıl ortadan kalkar?
Savaş olunca.
– O zaman savaş ne zaman olmalıdır?
Hiç bir zaman. Sadece bahsi yeter.
– Ya peki başlar ve biterse ?
Olsun, yeni bir kaos ortamı yaratırız. Demokrasilerde çare tükenmez.
Böylece oyunlar oynanmalı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi galeyana getirilmeli, Irak’ta toplu imha gücü yüksek silah var mıdır yok mudur tartışması yapılmalı. Savaş karşıtı olan kişilerin ve toplum örgütlerinin damarlarına basılmalı, ki onlar kendi ülkelerindeki politikacılara baskı yapsınlar ve kimileri kararını değiştirsin kimisi ise inansın. Bu iş matematik oyunu, fizik oyunu.
Savaş çıkma olasılığı nedir? Matematikçiler yüksek olasılık diyorlar. ABD, İngiltere, Avustralya savaş istiyor; Fransa, Almanya, Belçika savaş istemiyorlar. Fizikçiler buna kaos teorisi, belirsizlik ortamı yani fifti-fifti diyorlar. Bush’da zaten fizikçilerin kurallarıyla bu oyunu oynuyor. Kendisi göreve geldiğinden beri ilk yaptığı is zaten bu oldu. Kaos çıkarmak. Önce Çin’e bulaştı. “Eğer Çin Tayvan’a saldırırsa biz ABD olarak gerekeni yaparız!” Evet, göreve geldiğinde söylediği ilk şey bu oldu. Hoppala. Ulan hele bir “Bismillah de” acelen ne. Ama Bush “Bismillah” diyemez çünkü o Müslüman değil. Ama ne yapar, keşif uçağını Çin’in Hainan adasına gönderir ki bir iki Çinli pilot galeyana gelsin ve kahramanlık uğruna kesif uçağına bulaşıp, onu düşüreceğim diye kendi canından olsun. ABD-Çin arasında gerginlik yaşansın. Petrol fiyatları yükselsin. Ama Çinliler kurnaz. Yoooook kardeşim. Benim Dünya Ticaret Örgütüne üye olmama ramak kalmış, şimdi gidip seninle uğraşamam. Al şu keşif uçağı enkazını kafana çal. Benim daha önemli işlerim var. Fakir bir buçuk milyar insanıma iş ve aş bulmam lazım.
Petrol fiyatları düşer. Bush olaya ifrit olur çünkü kaos ortamı çok çabuk sona ermiştir. Savaş endüstrisi Bush’un bileğini büküp “Hani kardeşim bize verdiğin sözler ? Hani savaş çıkacaktı ? Ama Bush’un derdi savaş endüstrisi değil. Petrol endüstrisi. O yüzden o da onlara “Bak kardeşim koyun can derdinde kasap et derdinde” der. “Simdi ben savaş çıkarıp da senin ekmeğine yağ süreyim diye petrol fiyatlarının düşüp Teksas petrol şirketlerinin tekrar Clinton günlerindeki gibi düşük fiyatlarından muzdarip olmasına razı olamam. Siz kendinize yanlış adam seçmişsiniz. Gidin kendinize başka bir adam bulun, benden iş miş çıkmaz. “Bu şirketler de gidip Usame Bin Ladin’e biraz para verirler. Al şuradan bir iki uçak, koordinatlar bunlar, kalkış saatleri bu, git şu New York’taki Dünya Ticaret Merkezi binalarına, Pentagon’a ve Beyaz Saray’a çarp. Gerisini boş ver onu biz düşünelim . 11 Eylül olayları olur. Bütün ABD El Kaide ve Müslümanlara nefret büyümüştür. Afganistan’da savaş ortamı belirir. Petrol fiyatları yüksek. Bush halinden memnun. Savaş çıkar. ABD savaş endüstrisi halinden memnun. Ama savaş endüstrisi Bush’a göz dağı verir. Bak kardeşim der “Sakın Usame’yi falan yakalamaya kalkma, senin alnını karışlarız.” Bush’un bir tarafı yemez. Savaş uzar uzar sakıza döner. Petrol fiyatları düşmeye başlar. Ne yapalım peki? Gelin yeni bir kaos çıkaralım. İddia edelim ki “Irak El Kaide’ye destek veriyor.” Zaten ABD’de bu 11 Eylül olaylarından dolayı bu gruba kin besliyor. Savaş ortamı oluşsun, ama sakın öyle hemen savaş başlamasın. Uzadıkça uzasın.
Uyanın Avrupalılar! Uyanın diğer az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler. Nasıl da Bush’un oyununa geldiniz. Ya peki Türkiye? İşte burada akan sular duruyor. Türkler artık uyandı. Oyunu kurallarına göre oynuyor. Bu kuralı bize siz gelişmiş ülkeler öğrettiniz. Şimdi kaderinize razı olacaksınız. ABD’ye diyoruz ki “Bak kardeşim, 1990’da bana ambargo çok uzun sürmez dedin. Tam on üç sene oldu. Irak’la barış ortamında yapabileceğim dış ticaret en az senede beş milyar dolar. Yani senede beş milyar kaybediyorum. Çarp on üçle, etti mi altmış beş. Ben senden yarısından azını istiyorum. Bastır otuz milyarı, savaş üsleri senin.”
Evet dostlar ister kızın ister kızmayın. Ben artık savaş istiyorum. Çünkü Bush’un bu usta manevralarından bıktım. Ve de aydım. Ama Avrupa henüz aymadı. Onlar hala uykudalar. Hala Bush’un oyununa geliyorlar. Haklısın Avrupa! Biz Avrupalı değiliz. Çünkü biz artık uyandık. Siz hala uyuyun. Ama gelecek daha iyi olacak. Evet binlerce masum insanın kanı dökülecek ve bizler Avrupa Topluluğu’na kabul edilmeyeceğiz. Ama hep beraber Irak’ı yeniden inşa etmeye başlayacağız. Dış ticaret gelişecek, ihalelerden Türkler aslan payını kapacaklar. Ama o da ne. Olur mu öyle, barış olsun hemen petrol fiyatları düşsün. Durun hele Bush daha üç sene başımızda. Bakalım şimdi ne kurnaz kaos oyunları geliştirecek. Sesli düşünelim, ne dersiniz şöyle bir bağımsız Kürt devleti kurma fikrini ortaya atsın. Biz Türkler gaza gelelim. ABD’ye diş bileyelim. NATO birbirine girsin Türkler ABD’ye saldıracak diye. Kuzey Koreliler bize Nükleer Silah satmaya çalışsınlar. Öyle ya ABD’yle savaşa gireceksek eskisi gibi onlardan silah alamayız. Ne bileyim kim bilir belki öyle de olur. Tarihte olmamış mıydı ?
Hey Alev Alatlı. Sen çok haklıymışsın. Barış marış hayal. Bütün evren kaosa endeksli. Barış içindeki canlı toplumları gerilerler ve yok olurlar. Çünkü evrim teorisi savaşmalar ve mücadeleler üzerine kurulu. Ben barış istemiyorum! Kaos istiyorum. Ama bana savaşsız bir kaos bulun. Bana HIV/AIDS verin, kanser verin. Ebola virüsü verin. Bırakın ben onlarla uğraşayım. Silahla yaptığınız savaşları da alın nerenize sokuyorsanız sokun.
——-
Yazıya Ek:
Yukarıdaki yazımı yazıldıktan iki gün sonra TBMM, ABD’nin Türkiye üslerini olası Irak saldırısında kullanma isteğini reddetti. Bütün barış yanlısı dünya Türkiye’yi bu kararından ötürü kutlarken, diğerleri de anlaşmazlığın sadece ABD’nin ödeyeceği yardımın miktarı yani “fiyat” konusunda olmuş olabileceğini iddia ederek Türkiye’yi fırsatçılıkla suçladı. Söyleyeceğim tek şey şu: Dünyanın ne düşündüğü umurumda bile değil. Ama Türkiye’de yaşayan arkadaşlarım için söylüyorum, kendinizi belirsiz ve olası karanlık günlere hazırlayın. Çünkü Türkiye beş ila on yıl içerisinde kendisini bağımsız bir Kürt Devleti kurulması projesinden kaynaklanacak kötü bir savaşın içinde bulabilir. Ama kaos teorisinin prensiplerine göre böyle bir karamsar durumun gerçekleşme olasılığı fifti-fifti, yani belirsiz. Korkunun da ecele faydası olmadığı için aklı selim insanların yapabileceği tek şey içine düşeceğimiz bu durumun neden kaynaklandığını bilimsel açıdan araştırmak ve olabilecek sonuçlara “aklı selim olarak” razı olmak.
Peki yapabileceğimiz bir şey yok mu diye soruyorsanız, ona da şöyle cevap vereyim: Bush’un bir sonraki seçimleri kaybetmesi bize biraz zaman kazandırabilir. Ama yerine gelecek kişinin hangi çıkar çevrelerinin istekleriyle hareket edeceği de belirsiz. O yüzden bizim öncelikle kendi kendimizle uzlaşmamız lazım. Yani bu yılan hikayesine dönmüş Türk-Kürt sorununu öncelikle kendi insanlarımızın bir ameliyat masasına yatırması lazım. Benim şahsi fikrim, bağımsız bir Kürt devleti Kürt kökenli halklara geçici bir süre “zafer” coşkusu verecek olsa bile tarih bu tip gelişmelerin bağımsızlık kazanmış toplumların hayrına olmadığını gösteriyor. Örnek Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti. Bugün Avrupalı olma iddiasıyla kendini ABD yönetimin ağırlık merkezine bırakmış bir ülke. Bakınız Afrika, 1960’li yıllarda bağımsızlığını kazanmış toplumlar bugün birbirlerini boğazlıyor. Hangi birini sayayım? Eritre-Etiyopya, Somali, beyaz Avrupa kökenli halklarıyla uzlaşamayan Zimbabwe, Fransızları kapı dışarı etmekte olan Fildişi Sahilleri, Tutsilerle Hutuların arasını kızıştırıp bir milyondan fazla insanın katlolmasına sebep olan Rwanda. Yani bağımsızlık çözüm mü ? Değil. Peki bağımsız olmamak çözüm mü ? Maalesef o da değil. Barış içindeki toplumların gelişmekte olduklarına inananınız varsa siz de yanılıyorsunuz. Bakın, İskoçya, bakın Galler, yaklaşık iki yüz yılıdır ekonomik çöküntü içindeler. ABD’ye diş bilemekte olan eski komünist eğilimli ve bugünkü milliyetçi merkezli Türktaşlarıma hatırlatayım. Öncelikle evrenin sırlarını anlayın. Evren güç dengeleri üzerine kurulu. İnsanlar seks, para ve güç için yaşıyorlar. Diğer canlılar sadece seks ve güç için. Canlı olmayan varlıklar yani gezegenler yıldızlar vs ise sadece güç için. O yüzden güçlü olmak, yani ABD gibi başkalarının üzerine güç empoze etmek kötü bir şey değil. Bunu zamanında biz Osmanlılar olarak yaptık. Bize de Moğollar yaptı. Parantez açalım Moğolistan da bugün ekonomik çöküntü içinde, neden mi? Bakınız yukarıdaki satırlar.
İnsan toplumları hayatta kalabilmek için güçlü diğer insan toplumlarının kudretine kendilerini teslim etmek zorundalar. Bunu feodal dönemde derebeylerine yaptık, sonra monarşilere daha sonra oligarşilere. Şimdi de halk yönetimi dediğimiz temsili demokrasilere yapıyoruz. Güç insanlara güven verir, güven içinde olan toplumlar da mutlu olarak yaşarlar. Peki bizler yani Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Şii, gayrimüslüm saydığım saymadığım tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları mutlu muyuz? Cevabınız tahminim hayır. O zaman geri dönün bir düşünün. Bizler yani Türk vatandaşları neden bunca zamandır Anadolu ve Batı Trakya topraklarında yaşayan değişik çok-kültürlü toplumlarımızla çiftleşmedik? Neden “O alevidir. O Kürt’tür, O Sünni’dir Olmaz. Onunla evlenemezsin kavgası yaptık ? Neden başka dil konuşan insanlara diş biledik? Neden namazını orucunu bizim kıldığımız, bizim tuttuğumuz gibi tutmayanları dinsiz belledik? Neden bunları söylediklerimiz diğerlerini yezit ilan ettik? Çünkü eskiden aş için karşı cinsle münasebet için toprak için yaptığımız kavgaları artık bağımsızlığımızı kazandığımız bu toprak parçası üzerinde bizimle aynı toprakları paylaşan insanlardan daha üstün olduğumuzu daha güçlü olduğumuzu ispatlamak uğruna yapıyoruz.
İyi güzel yapıyoruz da bunu yaparken aslında bizden daha güçlü olan başka bir topluma güvenimizi çoktaaaan teslim ettiğimizi fark etmeden yapıyoruz. Evet ABD diyorum. Eğer bu güç size güven veriyorsa, ve bu güven size mutluluk sağlıyorsa, kendinizi bu güce teslim edin. Erkekliğinizi, yiğitliğinizi elden bırakmış olduğunuzu düşünerek utanmayın, korkmayın. Ve eğer bu güç size “yok kardeşim siz bu Kürt meselesini aranızda çözemediniz, Bu Kıbrıs meselesini aranızda çözemediniz, biz de size kendi çözümümüz olan bağımsız bir Kürt devleti öneriyoruz, Kıbrıs’ın birleşmesini öneriyoruz derlerse de onlara kızmadan önce çuvaldızı bir kendinize batırın. Ha bir de hatırlatayım eleştirilerimi sadece Türk kökenli olanlara yaptığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Siz Kürtler de bizden aşağı kalır değilsiniz. Zamanında Türk hükümetleri size su getirecek, tarım arazisi açacak, sizleri ekonomik açıdan güçlendirecek mutluluğa refaha ulaştıracak derken, su muslukları kesildiği için rahatsızlanan Irak ve Suriye’den para ve destek alarak bize 20 yılda 30 bin masum askerimize mal olanların kendiniz olduğunu unutmayın. Ve bu paraları size sağlayan egemen güçlerin de ABD yönetimini elinde tutan silah endüstrisi olduğunu da unutmayın.
Gelelim sadede. Bağımsız bir Kürt devleti Kürtlere mutluluk getirir mi getirmez mi sorusunun cevabı. Mutluluk kişilerin hayatları süresince yaptıkları tercihlerin çokluğuna endeksli. Paranız varsa mutlusunuz çünkü ekonomik tercihleriniz çok. Seks yapabiliyorsanız mutlusunuz. Çünkü çoğalıyorsunuz, sizin gibilerden daha çok üreterek bir güç dengesi olmaya aday oluyorsunuz. Kimi toplumlarımız sağ olsunlar bunu 80 yıllık cumhuriyet tarihimizde çok iyi becerdiler. Becerdiler de katma değeri nasıl hakça paylaşacaklarını tam olarak çözemediler. Hoş gerçi diğer toplumların da çok güzel söktüğü tartışma götürür. Evet, güçlüyseniz mutlusunuz. Ya egemen bir güçten güç alırsınız onunla kendinizden güçsüzlere caka satarak mutlu olursunuz ya da zaten egemen güçsünüzdür. Güçlü olduğunuz için mutlu olduğunuzu sanarak kendi kendinizi kandırırsınız. Evet ABD. Nüfusunun beşte biri hapishanede. 45 milyonun sağlık sigortası yok. Göbekleri patlama raddesine kadar gelmiş derecede şişmanlar. Çünkü televizyon karşısında oturup “junk-food” yiyerek mutluluğu yakalamaya çalışıyorlar. Ellerinde çok para varmış gibi görünüyor ama nafile. Çok parayı elde edebilmek için günlerinin on saatini işlerinde geçiriyorlar. Sonra ne oluyor. Sevişmeye vakit kalmıyor, kaldıysa da şişman göbeklerinin tokuşmasından birbirlerinin cinsel organlarına dahi ulaşamıyorlar. Vakit ve fiziksek olarak cinsel birleşme yöntemi bulamadıkları için de libidolarını kaybedip erkekleri için “Viagra” icat ediyorlar. Viagra kullanmayan karşı cinsleri de ekonomik özgürlüklerini elde etmiş oldukları için kendilerine evlenecek erkek bulamıyorlar. Çünkü bu erkeklerin de spermlerine karşılık olarak karşıt cinslerine güvenli bir yaşam, çocuk, iyi bir gelir vaadetmek gibi bir endişeleri yok. 30 yaşın üstündeki kadınların üçte biri bekar. Geri kalanının da yarısı boşanmış. Evde televizyonda kendilerinden daha güzel bıldırcın gibi hatunların, dalyan gibi erkeklerle ne kadar mutlu olduklarını gösteren Hollywood filmlerini seyrederek işte çirkin olduğum için yalnızım diyerek cin-tonikleriyle sevişiyorlar. Geceyi de elektrikli vibratörleriyle kapatıyorlar. İşte mutluluk bu. İşte ekonomik güç bu. İşte diğer az gelişmiş ülkelere silah satarak onları sömürmeye çalışan sözde üstün ve güçlü toplumların durumu bu. Nasıl şimdi anladınız mı ‘Bağımsız bir Kürt Devleti kurulsun mu kurulmasın mı’nın cevabını?
İlk yorum yapan olun