Tanrı’nın Toprakları: Gürcistan

Gürcistan

Tanrı halklara toprak dağıtıyormuş. Dünyadaki tüm halklar topraklarına kavuşmuş. Tanrı ise Dünyanın en güzel beldesini kendine ayırmış ve bu bölgeyi hiç kimseye vermemiş. Bu sırada bir halk, Tanrı’nın huzuruna çıkarak toprak istemiş. Tanrı sormuş “Ben toprak dağıtırken neredeydiniz?”. Halkın önde gelenleri cevaplamış “O sırada biz senin için kadeh kaldırıp, şarap içiyorduk”. Bu cevabı duyan Tanrı, kendi için ayırdığı toprakları bu halka vermiş. Bir gün Gürcistan’a giderseniz, Gürcü toprakları hakkında ilk dinleyeceğiniz hikaye işte budur.

Sekiz yıldır Gürcistan’da ticaret yapan Cengiz Erdoğan “Gerçekten de şanslı halktır bu Gürcüler” diyor. “Apartmanlardaki asansörlere bakın, asansör o kadar eski ve bakımsız ki asansörün düşmemesi bir mucize, ama asansör düşmüyor işte. Ekonomik yapıya baktığınızda ülkeye giren döviz az ama ülkeden çıkan döviz çok büyük, ama ülke hala ayakta”. Gürcülerin şansı hakkında bunlara benzer bir çok örnekler veriyor.

Gürcistan, Türkiye’nin Kuzey-Doğu komşusu. Karadeniz’den kıyıyı takip ederek doğuya doğru keyifli bir gezi yaparsanız son ulaşacağınız kasaba Kemalpaşa’dır. Artık Sarp Sınır Kapısı sizi beklemektedir. Kemalpaşa’dan sonra geçiş dağlık. Yaklaşık iki kilometrelik bölgeyi geçtikten sonra bir ova içerisinde bulunan Gürcistan’ın Batum şehrine ulaşırsınız. Batum, Gürcistan içerisindeki Acara özerk bölgesinin en büyük şehri. Acara bölgesi tarih boyunca devamlı yönetim değişikliğine uğramış. Uzun yıllar Osmanlı yönetimi altında kalmış. Bu yüzden bu topraklarda Gürcü ve Türk kültürleri iç içe. Halkın çoğunluğu Müslüman. Batum mükemmel bir doğaya sahip olmasına rağmen şehirde altyapı yıllardır ihmal edilmiş. İşte bu yüzden, Kemalpaşa’dan Batum’a vardığınızda kendinizi bir anda zamanda yolculuk yapmış ve Türkiye’nin en az otuz yıl gerisine gitmiş gibi hissedersiniz.

Acara bölgesi, Gürcistan yönetimine bağlı gözükmesine rağmen kendi ordusu var. Yine Gürcistan yönetiminden ayrı olarak Acara Devlet Başkanı ve Acara Meclisi mevcut. Bu iki başlılığın ülke içerisinde istikrarsızlık yarattığı açık. Acara ve Gürcistan yönetimleri ilişkilerini sorunsuz yürütmeye çalışmalarına rağmen belirli zamanlarda iki yönetim arasında gerginleşme yaşanır. En büyük sorun gümrük gelirlerinin paylaşımı. Türkiye’den Gürcistan’a giren malların çoğunluğu Batum’da gümrüklenir. Acara yönetimi bu geliri Gürcistan yönetimine vermek istemez. Gürcistan yönetimi de bölgelere bütçe dağıtırken, Acara bölgesine düşük bütçe ayırır.

Batum’a defalarca gittim, fakat Batum’dan Gürcistan’ın başkentine yani Tiflis’e iki defa karayolu yolculuğu yaptım. Gürcistan içerisinde yolculuk yapmayı düşünenlere dikkatli olmalarını öneririm. Eğer iç bölgelerin gezilmesi düşünülüyorsa, yanınızda yöreden birisinin olması faydalıdır.

Batum’dan sahili takip ederek kuzeye çıktığınızda bir liman şehri olan Poti’ye varırsınız. Daha kuzeyde ise Abazya Özerk Bölgesi bulunur. Bu özerk bölgenin en büyük şehri Suchumi’dir. Gürcüler ile Abazlar yakın geçmişte savaştı. Abazya Özerk Bölgesi harita üzerinde Gürcistan topraklarının kuzeybatısını teşkil ediyor gözükmesine rağmen bölgenin Gürcistan ile olan sınırından geçiş kapalı. Yani bölge Gürcistan’dan tamamen kopuk yaşıyor.

Poti’den Gürcistan’ın orta kısmını takip ederek batıya doğru ilerlerseniz Stalin’in doğduğu şehre, yani Gori’ye ulaşırsınız. Stalin bir Gürcü’dür. Stalin onun takma adı. Stalin yani “Çelik Adam”. Sovyetler döneminde Stalin bir çok halkı Sovyetler Birliği coğrafyası üzerinde göçe zorlamış. Gürcüler ise göç etmeyen yegane halklardan biri. Bunun haricinde, Stalin kendi halkına dahi hoşgörülü olmamış. Soğuk ve acımasız bir çelik olarak tarihte yerini almış.

Gori ve Kutaysi’nin kuzeydoğusunda Güney Osetya özerk bölgesi bulunur. Bu bölgede Rus nüfus ağırlıklı. Kuzey Osetya ise Gürcistan topraklarına değil Rusya Federasyonu’na ait.

Gori’ye yakın bir şehir de Kutaysi. Daha batıda artık başkente, yani Tiflis’e ulaşırsınız. Tiflis, Gürcistan’ın en gelişmiş şehri.

Tiflis’i yalnızca Batum’dan değil, İstanbul’dan direk uçuşlarla da yıllardır ziyaret ederim. Tiflis’in yazları keyiflidir doğrusu. Yeşilin en güzel tonları Tiflis’te. Şehri dağlar çevreler. Şehrin yerel adı olan Tibilisi’nin anlamı “serin, sulu” olarak yorumlanır. Havasını içinize çektikçe oksijen fazlalığından başınızın aralıklı olarak dönmesi olası. Dört buçuk milyon insan yaşayan Gürcistan’da nüfusun neredeyse yarısı Tiflis ve yakın çevresinde. Tiflis aslında Gürcülerin yeni başkenti. Eski başkent, Tiflis’ten yirmi kilometre kadar uzaklıkta bulunan Mtskheta’dır.

Gürcü halkı oldukça iri yapılı. Gürcülerin sert davranış yapısına sahip olduklarını gözlemek zor olmasa gerek. Sohbet eden iki Gürcü’yü kavga ediyor sanmanız bile mümkün. Bu sert ama doğal davranış biçimi içinde yaşadıkları nefis doğanın ve leziz yiyeceklerinin bir sonucu olduğu açık.

En meşhur yiyecekleri “Haçapuri”. Üç çeşit haçapuri var. Acara haçapurisi açık Karadeniz pidesine benzer. Ayrıca hamur arasına doldurulmuş yağlı peynirin pişirilmesi ile pizza görüntüsünde oluşan haçapurinin lezzetine doyum olmaz. En çok tüketilen haçapuri çeşidi ise milföy benzeri bir ürün. Gürcistan’da benim en çok hoşuma giden yiyecek ise “Dağ Mantarı”. Doğanın temizliğinden olsa gerek, mantarların lezzeti bambaşka.

Gürcistan’da lezzet aldığınız tek şey yemek değil, Gürcü sanatı size başka lezzetler sunar. Tiflis Operası’nda keyifli anlar yaşarsınız. Yollardaki açık hava resim galerilerinde takılıp kalır, hiç farkında olmadan saatler geçirirsiniz.

Gürcüler Ortodoks. Aynı Slavlar, Rumlar ve Ermeniler gibi. Gürcülerin tarihsel kökleri çok eskilere dayanıyor. Alfabeleri ne Kiril ne de Latin Alfabesi. Gürcü Alfabesi bana hep Ermenilerin ve Yahudilerin alfabelerini andırır. Gürcüce’yi dinlerken en çok “i” harfine kulak kesilirsiniz. Çoğu ismin sonu hep “i” harfiyle biter.

Türkiye’den altı yıl önce Gürcistan’a çalışmaya gelmiş, burada evlenmiş ve bir daha da Türkiye’ye dönmemiş olan Besim bize Gürcüleri anlatıyor. Besim bir Laz. Ona göre Gürcüler ile Lazlar aynı kökenden. Lazca ile Gürcüce’nin aynı denecek kadar benzer olduğundan bahsediyor. Sohbet kendisinin Türkiye’ye niye dönemediğine gelince, işi çıkıyor ve yanımızdan ayrılıyor. Gürcistan’da Besim gibi Türkiye’ye dönemediğinden gurbet hayatı yaşayan bir çok Türk vatandaşı var. Gürcistan’ın gün geçtikçe kötüye giden ekonomik yapısı içerisinde daha da batağa saplanan mecburi gurbetçi Türklerin durumu acınası halde.

Gürcistan tipik bir Kafkasya ülkesi. Trans-Kafkasya olarak da anılan Kafkasya, tarih boyunca hem doğu-batı hem de kuzey-güney geçiş bölgesi olmuş. Bu geçiş sırasında bu coğrafyaya bir çok halk yerleşmiş. Ayrıca bölgenin dağlık olması burada yaşayan halkların yıllarca birbiri ile ilişkiye girememesine neden olmuş. İşte bu yüzdendir ki Kafkasya’daki her dağın iki ayrı tarafında başka bir dil ve kültür bulursunuz. Tanrı’nın Gürcülere bu toprakları gerçekten seçerek verip vermediğini bilemiyorum ama Dünyadaki halklara dil ve kültür dağıtırken Kafkasya üzerinde torbasını düşürmüş olması bana olası geliyor.

Gürcistan’ın tertemiz havasını içinize çekmeniz, haçapurinizin yanında enfes şarabınızı öküz boynuzu içinde içmeniz, karakteri, yemyeşil doğasıyla bütünleşmiş hırçın ama dost canlısı insanıyla tanışmanız, Kafkasya’yı tanımak için zevkli bir başlangıç olacaktır.