
Bir dünya vatandaşı olmak. Dünyada yaşamakta olan tüm insanların devletler üstü bir hukukla, evrensel kabul görmüş ve üzerinde uzlaşılmış yasalar tarafından yönetilmesi; yeryüzünün, devletler üstü çevre yasalarının himayesi altında, devletlerin çıkarcı, bencil politikalarının negatif etkilerinden korunması; tüm insanların da benzer şekilde devletlerin çeşitli uygulamalarının yaratabileceği sıkıntılardan korunabildiği bir vatandaşlık anlamında, bütün bu ütopya.
Daha doğrusu, son yılların flaş terimlerinden biri küreselleşme veya başka bir deyiş ile “globalleşme” bu anlama geliyor olmalı.
Anlaşılabileceği gibi dünyanın gelişmiş ülkeleri bir araya gelmişler , dünyanın bu başıboş gidişine bir dur deme kararı almışlar ve aynı gezegeni paylaştıkları zavallı türdeşlerini kendilerinden daha çok düşünerek, ilahi olduğunu düşündüğüm bir özveri ile tüm dünyayı içerisine alan düzenlemelerde bulunma yüceliğine girmişlerdir.
Bununla birlikte, dünyada yeni tepki grupları bu terim ile birlikte türemiş ve batılı gelişmiş ülkelerin o derece büyük özverilerinin kıymetini bilmeden sürekli karşıt hareketlere girişmişlerdir.
Hayır, kötü bir senaryo bu bence. Tarih kitaplarını tıka basa dolduran olaylardan sonra zorlasam da, sicili pek de parlak olmayan devletlerden gelen bu sözde bütünleşme fikrini ve bu kadar fazla özveriyi kabullenemiyorum
Gelişmelerin beni yönelttiği bu alaycı yaklaşımımdan birazcık uzaklaşacak olursam, aslında çok ciddi olan bu meseleyi daha pozitif bir biçimde vurgulama olanağına kavuşacağım.
Bence şu an yukarıda iyi niyetli gibi görünen devletlerin gerçekleştirmeyi amaçladığı düzen küreselleşme olarak nitelenemez ve yine bu düşünceye karşı çıkan tepki gruplarının da karşı oldukları şeyin aslında küreselleşme olmadığı söylenebilir .
Benim düşünceme göre küreselleşme şu an yaşanan olgu ile hiçbir benzerlik taşımamaktadır ve yazımın başında da vurgulamaya çalıştığım gibi bir ütopik düzeni ifade eder aslında.Ütopik bir düzen olarak nitelememin temel nedeni ise küreselleşme kelimesinin aslında aşağıdaki gereklilikleri içerisinde taşıması ile ilgilidir:
*Küreselleşme için milliyet ve ırk ayrımı kavramlarının aşılması ve tüm insanların, dünyanın herhangi bir yerindeki insanlardan farklarının olmadığına içtenlikle inanması gerekmektedir. Yani milliyetçilik ve ırkçılığın olmaması gerek-şarttır diyebiliriz. Kabul edeceğiniz üzere ayrım çağırışımı yapan bu iki olgu, bir bütünleşme olgusunun oluşmasına birinci dereceden engel teşkil eder.
*Küreselleşme için gerek-şart olan ikinci olgu ise çevre bilincine içten gelen bir duygu ile ulaşan halkların varlığıdır. Şu an dünyada bazı devletler çevreyi daha çok tehdit ederken bazıları daha az tehdit etmelerine rağmen, oluşabilecek çevre sorunlarından alınacak pay iyimser bir yaklaşımla herkes için aynı derecede olacaktır. (Son olarak çevreyi korumayı amaçlayan geniş tabanlı bir anlaşmaya A.B.D’nin ülke ekonomisini olumsuz etkileyeceği gerekçesi ile imza atmadığını hatırlayınız.)
*Küreselleşmenin gerçekleşebilmesi için düşünce sistemlerinin, din gibi bütünleştirici bir amaç ile ortaya çıkmış olsa da tarihte ve bugün ayrımcılığın temel nedenlerinden biri halini almış ve çoğu kez savaşların birincil nedeni olarak ortaya çıkmış ayrımcı özelliklerinden soyutlanması gerekmektedir. Bu gerçekleşmeden küreselleşmeden söz etmenin yanlış olacağını vurgulamak için ortaya çok fazla kanıt koymanın pek gerekli olduğunu sanmıyorum.
*Ve sıra geldi en ciddi düşmanına küreselleşmenin: Günümüzde, dünyanın egemen sistemi olarak nitelenebilecek liberalizmin egemenliğinin kalkması da gerek-şarttır diyebiliriz. Bu görüşümün temeli ise kısaca liberal yaşam tarzının bireysel etkilerinde yer almaktadır. Liberalizm, bilindiği üzere insanı bireyciliğe yönelten ve materyalist bir idea üzerine temellenmiş bir sistemdir ve gücünü rekabetten alır. Bu argüman, küreselleşme kelimesinin içinde taşıdığı anlamla taban tabana zıtlık taşımaktadır.
*Küreselleşmenin başarısı için bir diğer koşul ise düşünsel, davranışsal ve etik açıdan evrimini henüz tamamlamamış veya evriminin henüz çok erken safhalarında olduğunu düşündüğüm günümüz insanının, daha ileri safhalara ulaşması gereği olarak nitelenebilir. Çünkü günümüz insanı, insanlığın fiziki evriminin ilk aşamasında rastlanması umulabilecek mantıksal yanı olmayan davranışlarını tüm tarih boyunca olduğu gibi başka şekillerde de olsa halen sergilemektedir. İnsanlık felsefe, tıp, matematik, fizik gibi bilimlerde çok ileri düzeylere gelmiş olabilir. Ancak bu insan beyninin ilkel kısmının, evrim sonucu kazanılan ve medeni insanı oluşturan mantık merkezleri tarafından halen yeterince kontrol altında tutulamaması nedeni ile şiddet, aşağılama, öldürmekten zevk alma, işkence yapma, güç sahibi olma arzusu, liderlik ihtirası ve nicesini ekleyebileceğim ilkel nitelikli davranış tarzları halen yoğun olarak gözlenmektedir. Bu durum ise küreselleşmenin bozulmasını sağlayabilecek bir mikro faktördür.
Bu gibi faktörler daha fazla sıralanabilir ancak, bunları daha fazla saymanın çok da fayda sağlayacağını sanmıyorum. Çünkü, yukarıdaki faktörlerin varlığı, küreselleşmenin ütopik bir olgu olduğu çok iyi ortaya koymaktadır.
Oysa daha önce de belirttiğim gibi bugün küreselleşme olarak adı geçen olgunun, benim yukarıda söz ettiğim ileri ancak ütopik yapı ile bir ilgisi yoktur. Kökleri sömürgeciliğe dayanan ve liberal sentez ile modern olduğu söylenen kalıplara oturtularak meydana getirilen bir sistemdir bu.
Şartlar ise şöyledir:
*Küreselleşme olarak nitelenen sistem, dünyada güçlü ekonomiye sahip ülkelere hizmet eden kurallar dizinini dünyaya kabullendirmeyi amaçlamaktır. Konulacak kurallar ve ticaret yasaları katılımcı ve üzerinde uzlaşılan değil aksine dayatmacıdır. Böylece gelişmiş ülkelerin dünya üzerinde bağlayıcı yasa koyma ve yargıyı kendi elinde tutma imkanı olacaktır.
*Bu kurallar kolları tüm dünyayı saran bir ahtapota benzeyen, ekonomik egemenliğin oturtulacağı meşruiyet platformunu sağlayacaktır.
*Bütün yapılmak istenenler için özgürlük, refah gibi arzulanan olgular bir araç olarak kullanılmaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki, pozitif değerlerin arkasına gizlenerek sunulan negatif amaçlar çoğu kez olumsuzlukların sezinlenmesini imkansız hale getirmektedir.
*Amaçlanan hedef, dünya halklarına gelişmiş ülkelerdeki yüksek standartlı yaşam tarzını hedef göstererek, belirtilen yola girdikleri takdirde bu yaşam standartlarına ulaşılacağı mesajını vermek ve bu ülkelerin asla kazanamayacakları, kuralları dahi karşı tarafça koyulan bir oyuna dahil etmektir. Bu oyunda kazacak olan en baştan oyunu teklif edendir. O, kendisinin güçlü olduğuna emin olduğunu bildiğinden ve kuralları kendisi koyduğu için bu oyunu teklif etmiştir. Gerektiğinde de kuralları revize edebilecektir.
*Amaç insani, toplumsal veya çevreci bir küresel refah değil tamamen ekonomik bir eksen üzerindeki liberal çizgide yer almaktır.
Bugün dünyada yaşananlara dikkat edecek olursak güçlü ülkelerin birleşerek geçmişte sömürge kapma savaşlarında yaptıkları hatayı bir daha yinelemediklerini ve güçlerini birleştirerek etkinlik arttırma çabasında olduklarını görüyoruz. Buna karşı dünyanın kalan kısmında ise anlaşmazlıklar ve savaşlar devam etmektedir: Olanlardan veya olacaklardan sanki habersiz.
Oysa ki güçsüz ülkelerin göz önünde bulundurması gereken nokta şudur:
Gelişme ve refah gelişmiş ülkelerin elinden değil ancak ve ancak kendi iç dinamiklerinin işletilmesi ile sağlanacaktır.
İlk yorum yapan olun